Ilık ve güneşli bir ilkbahar günü gibi ilişkimiz, hâlâ heyecanlandırıyor ve yaşama isteği uyandırıyor.
Aradan geçen haftalardan sonra sana yazmadığım her kelime, yazılmamış günlerin hırsıyla üzerime geliyor. Eski defterler açık, mumlar erimemiş, sokak lambaları üzerimizde. Kelime havuzu boşalmıyor, sadece azaldığını anımsıyorum. Anlatılacak anılar, hikâyeler bitmemiş, sadece yazıya dökülmeyi bekliyorlar. Belki çok basit bir açıklama “bazen olmuyor işte”. Oysa bizim nefes alıp verişimiz değil mi yazılar? Kendimizi huzursuz hissetmiyor muyuz durunca?
Kitaplar okudum bu arada, hayatlar öğrendim, yüzler tanıdım. Hepsi farklı birer hikâye, farklı yaşamlar. İnsanoğlunu çözmek çok zor… “Bir insan ölmektense, sadece bir uçurumun kenarında yüzyıllarca yaşamayı yeğler” der yazar. Evet, insan şartlar ne olursa olsun, her koşula her duruma ayak uydurabilir. Bunun gibi düşünmem gereken çok şey var, yazmam gereken.
Sanırım bir yaş daha büyüdük biz ama yaşlanmadık. Sen hâlâ güzelsin, ben hâlâ seviyorum. Ellerimizde, yüzümüzde tek bir kırışık yok. Yazacaklarım sana adanmış, hayatım gibi. Parmağının dokunuşu yeter.
Lütfen sen de gel.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder