Pazar günü tekneyle açıldım biraz. Bazen hayatta nefes almak ve ayakta durmak çok zor olabiliyor. Denizle baş başa kalmak bu kaybolmuşluk arasında yorulmuş kalbi biraz olsun huzurla dolduruyor. Dalgalara karışan yalnızlıkla beraber müzik dinledim ve düşündüm iki yılı. Bitmiş iki yılı. Bu o kadar da kolay değildi. Dalgaların bir noktasına kilitlenmek, boş gözlerle bakmak… Birazda sırtüstü uzanıp gökyüzünü izlemek gerek. İçine sığamadığımız gökyüzü. Bizi dışarı fırlatan gökyüzü. O an orada yalnız olduğunu bilmenin hissi de çok güzel. Öteden birkaç tekne daha geçiyordu fakat bana uzaktılar. Beni göremiyordular, farkında değillerdi belki de orada olduğumdan. Farkındalık hissi yıpratıyordu beni daha sonra. Nerede olduğunun, nasıl olduğunun, ne durumda olduğunun farkında olmak… Yaşananlar bir kâbus muydu yoksa? Uyanacak mıyım birazdan? Çok yorgunum uyandırmayın beni. Kafam da güzel zaten yerimden kalkacak halim yok. Eğer bu bir rüyaysa biraz daha uyuyayım lütfen!
Sonraki bir gün sahilde yürüdüm mesela. Orada insanlar vardı. Gözümün içine bakan, beni inceleyen insanlar. Birde suratıma sert bir şekilde yalnızlık fırlatan dalgalar. Peşimi bırakmamışlar. Her zamanki gibi birkaç hayalet de oradaydı. Gülümsedim bazılarına. Yukarıdaki kare hoşuma gitti sonra. En azından ben öyle düşündüm çünkü hiçbir şeyden zevk almıyorum bu aralar. Gitar bağırıyor çal beni diye, kitaplar tozlanmış, eve gitmek ölüm, yemekler tuzsuz, içkiler yine güzel.
Çok yorgunum bu aralar. Nefes almakta zorlanıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder