Önsöz

Fotoğrafım
Köprünün üzerinde omzumda uyurken, seni izliyordum, boğazı aldatırken.

12.27.2008

Mim; Sevilen Mekanlar

Bu seferde sevgilim Mim'lemiş beni. İstanbul'da böyle bir listeyi sınırlandırmak çok zor ama özellikle gitmekten zevk duyduğum üç mekan;



Caddebostan Sahil;

Taksim - Asmalımescit



Beyoğlu - İstiklal Meyhanesi

Mim sırası Hellö veya Mellö ya geçti.

12.25.2008

En sonunda Mim'lendim!


Blogunu zevkle takip ettiğim ve yorumlarımı eksik etmediğim Sami Hazinses Mim'lemiş beni.

Masaüstü olarak çok sevdiğim İstiklal Caddesi teması kullanıyorum tabiki.

Analog makinayla çekilmiş bu fotoğraf, orda yürüyemediğim günlerde yardımcı oluyor bana.


Şimdi Mim sırası tabiki sevgilim ve burcu(danone) de.

12.21.2008

ruhaltı

Evet bekledim. Neyiniz var sizin?
Bu bekleyiş, sizin, beni aşağılama hakkını vermez. Ben bekledim ve mutluyum. Biliyor musunuz; bir daha olsa yine beklerim. Evet tahmin ettiğiniz gibi, iflah olmam. Şu eleştirilere bakar mısınız, neden buluşma saatinden daha önce buluşma yerine gitmişmişim! Birincisi ben her önem verdiğim buluşmaya en az bir saat öncesinden giderim. İkincisi ise, kendime biraz vakit ayırmam gerekiyordu.

Aslına bakarsanız, onu beklediğim her dakika gerçekten mutluydum. Yanımda O varmış gibi gezdim Beyoğlu’nu o gün, tek başıma. Yeni yerler keşfettim, Güzel kafeler, barlar ve restoranlar. Bir tur attıktan sonra, kendime yenik düştüm, dayanamadım ve yine bir şeyler içmek için bir bara girdim. Tahmin ettiğiniz gibi fazla bir şeylerde içtiğim söylenemez. Ama yanımda getirdiğim kitabımı okuduğum söylenebilir. Birde, lütfen dikkatinizi şu saçma soruya çekmek istiyorum. “Neden onu bir kere bile aramadın, beklediğin bunca saat içinde?”
Eğer böyle düşünüyorsanız, size kendinize gelmenizi rica etmek zorundayım. Beni biraz tanıyanlar bilir. Buluşmamız hakkında kesin bir saate karar vermediğimiz açık bir gerçek olduğu gibi, benim istemdışı ondan bir telefon beklediğimde kabul edilmez bir gerçekti. İçimdeki “ya gelirse ne yaparım ben” korkusu beni yiyip bitiriyor, derin bir çıkmaza sürüklüyordu. Şimdi düşünüyorum da, yinede nasıl bu –anlamsız- düşünce halinin içine düştüğümü anlayamıyorum. Bu sürünceme halinde, işin içinden çıkılmaz bir hal aldığı gerçeği de peşimi bırakmış değildi. Ayrıca yine benim üstüme bu kadar gelmemenizi rica etmek zorundayım. Gerçekten de ortadaki bütün koşullar elverişli değildi. Ve bu koşulları elverişli hale getirmenin de bir yolunu bulamamıştım. Yine benim bu konunun üstüne, (beklediğim kız için) yeterince düştüğüm konusunda da özeleştiri yapmak beni doğrudan doğruya bunalıma da sokabilir. Evet yine bu konuya değinmek beni derinden korkuttuğu için vazgeçiyorum. Sonunda yaklaşık altı saatlik bekleyişten, bu altı saat içinde yaşanmışlıklardan ve o içinden çıkılmaz ruh halinden sonra vazgeçtim artık. Evet tahmin ettiğiniz gibi sadece o günden vazgeçtim. Diğer günler veya zamanlarda buna devam eder miyim? Tanrı sizi inandırsın buna yemin edebilirim.

Boşverin gelmedi işte.

12.09.2008

An

Aslında gitmek istemedin biliyorum. Peki ya hiç düşünmedin mi bundan sonra ne olucak? Sen gittikten sonra? Arkanı dönüp uzaklaşırken küçük adımlarla? Her şeyi boşverdin değil mi? Yaşadığın şu ana kadar neyi önemsedin ki? Hangi sorumluluğun altına girdin? Veya üstlendiğin sorumlulukların kaçını başardın? Hadi git bakalım seni serseri. Nereye gidiyorsun yine aynı meyhaneye mi? Orası seni iyileştirir, orası seni avutur, orası senin moralini düzeltir, orası seni büyütür, öyle değil mi? Giderken birde şu çok sevdiğin boğazı izle. Nasıl güzel gözüküyor mu? Gözyaşların birikti mi yine, seni gerizekâlı. Hadi git hiç durma. O somurtkan suratını da al, o az konuşan kalbini de. Anlatma bana hayatını istemiyorum artık, istemiyorum. Geri dönmeyecekmiş pehh. Şuna bak dönmezsen dönme. Sana deli gibi ihtiyacım olduğunu mu sanıyorsun salak? Bakma bu gözyaşlarıma. Ben kolay ağlarım biliyorsun. Senin içinde birkaç damla dökmüşüm çok mu. Hem sen benim hayatıma karışamazsın ki! Hele gözyaşlarıma asla. Varsın biraz daha aksınlar. İnsanları çok iyi tanıyormuş, insan ruhuyla ve psikolojisiyle ilgili birçok yorum yapabilirmiş! Şu serserinin, şu alkol düşkününün, şu bağımlılıkları olan insanın söylediklerine bakar mısın ya! Sen beni ne zaman dinledin, ne zaman anlamaya çalıştın ki. Hadi git, alkolik arkadaşlarının yanına git. Onlar akıl versinler sana, beni dinleme zaten. Ben kimim ki senin hayatın da? Şuraya bak birde bana kabaca bağırıyor utanmadan. Erkek adam ya kendini üstün zannediyor. Birde şu okuduğu saçmalıklara bakar mısın! Seni gerizekalı sen o yazarlardan hiçbiri değilsin ve olamayacaksın. Halâ bunun farkında değimlisin aptal! Birde bana gelmiş onları övüyorsun. Sen kendi hayatına, kendi karamsarlığına, kendi boşvermişliğine bak.

Hadi yürüme artık koş! Geç kalıcaksın, o köhne meyhaneye, hadi lütfen durma koş, o, sapsız, yersiz, vurdumduymaz, sonsuz düşüncelerine.

Ama yinede aslında gitmek istemedin, biliyorum serseri!

12.03.2008

tespit

Siz ne sanıyorsunuz? Onlar palavra savurduğu için mi ben kızıyorum sanıyorsunuz? Saçma! Ben yalan dinlemesini severim. Yalan, insanların bütün öteki yaratıklara karşı üstünlüğünü sağlar. Yalanla gerçeğe ulaşılır. Ben yalan söylediğim için insanım. Hiç olmazsa önceden on dört sefer, hattâ belki de yüz on dört sefer yalan söylemekten hiçbir gerçeğe ulaşılamamıştır. Ve bu kendine göre bir şereftir. Oysa biz kendi aklımızla yalan söylemesini bile beceremiyoruz. Bana kendin uydurduğun bir yalan söyle, seni alnından öpeyim! Kendi uydurman olan bir yalan söylemek, başka bir ağızdan işitilip tekrarlanmış gerçeği söylemekten hemen hemen daha iyidir. Birinci ihtimalde sen bir insansın, ikincisinde ise, papağandan hiç farkın yoktur. Sanki biz neyiz şimdi? Biz şimdi istisnasız olarak hepimiz, bilgide, ilerlemede, düşüncede, buluşta, ülküde, istekte, liberalizmde, akılda, tecrübede, herşeyde, herşeyde henüz daha üniversite hazırlık sınıfındayız! Elâlemin aklı ile yetinmek hoşlarına gidiyor! Bu işe kötü alışmışlar.