Önsöz

Fotoğrafım
Köprünün üzerinde omzumda uyurken, seni izliyordum, boğazı aldatırken.

1.09.2011

bir paragraf

Kafka durmadan karabasanlarında gördü belki seni ama adlandırmadı (ya da hiç girmedin onun düşlerine). Bilseydi senin gibi bir yer var yeryüzünde en korkunç kitabın konusu sen olurdun. Tolstoy bilseydi seni soyluluğundan bin beter utanırdı. Ve kimbilir belki yazarlığından. -şimdi benim utandığım gibi- Avvakum bilseydi yakınında senin gibi bir kent olduğunu Kafkasları aşıp çile çekmeye sana gelir senin mağaralarında yaşardı. Dostoyevski sürülseydi sana Yer Üstünden Notlar'ı yazardı. Ya da Suç ve Suç'u.




Ferit Edgü - Hakkari'de Bir Mevsim

1.07.2011

bazen.



Bazen hayat, senin sessiz sakin, bomboş kenar mahallelerinden geçen bir pazar gününü değil, kudurmuş, hınca hınç dolu, nefes kesen kenar mahallelerindeki kesintisiz bir cumartesi akşamını andırıyor. 

12.16.2010

...

çok değil, az önce
kafamın içinde, karşılıksız düşünceler
dans ediyorlar
uyuşturucudan değil
müzikten kafamız iyi.
dinliyorum
dalıyorum
ve düşüyorum
çıkarsız, tutarsız, sürüklenmiş, ele geçirilmiş, yok edilmiş, karışık, farklı, kontrol dışı ve sonu olamayan bir dünyaya.


25 Nisan 09

...

Biranın gazı kaçıyor, yüzümde çizgiler oluşuyor, para bitiyor, eşyalar-insanlar yıpranıyor,

kaçmayan cinsten çorapların bile ilmikleri dışarı fırlıyor.
Hiçbir şey durağan değil. Her şey eskiyip dağılıyor.


4 Temmuz 09

...

Koşma, yorulduysan. Bilme, istemiyorsan. Her an gülüyorsan, neden kendimizi esir etmeyelim ki bu zevke? Terapi seansı gibi kullanıyorsak… Yaşadığımız ‘an’a odaklanıyorsak. Kendimizden geçiyorsak… Sende korkuyorsan, yalanlarımızdan.
Eğer bir tavsiye istiyorsan,
kısa ve dokunaklı bir öpücük gibi hissetmelisin. Çünkü;

Her uyuşturucu bir başlangıçtır hayata.
Çok fazla fark eder mi çeşitleri, dünyadan yükseldikten sonra?



3 Ocak 09

eskiler biraz.

Belkide benden daha fazla olgunsun. Hiçbir zaman kabullenmediğin o çocuk ruhunla birlikte.
Neden gülüyorsun mutsuzsan?
Neden ağlıyorsun mutluyken?
Benim yanımda ağlayamadığını biliyorum. Odalara veya tuvaletlere kaçıyorsun, benden, koşarak. Yanaklarındaki nemden ağladığını farketmediğimi mi sanıyorsun? Kimse seni anlayamazmı? Ben anlayamaz mıyım?
Yüzüme bak ve cevap ver !

24 Kasım 08

11.22.2010

Sıradan bir gün.

Kendime kahve yapıyorum bu aralar. Herkes gibiyim. Birkaç gündür evden dışarı çıkmıyorum. Boş vakitlerimde ise kendime kahve yapıyorum. Nedensizce bütün suçu kendime atıyorum. Herkes gibiyim. Bütün suç bende… Öyle mi beyefendi başka ne istersiniz? Bir kahve alabilir miyim? Gördüğünüz gibi herkes gibiyim ve birkaç gündür evdeyim. Ne dışarı çıkma isteğim var ne bu halimi anladığım. Oysaki bu durumu yadırgamam ve ya üzülmem gerekmiyor çünkü ben de herkes gibiyim. Eminim şu an sokağa çıksanız benden kırk tane daha görebilirsiniz. Ben sokakta yürüyen adamım. Ben uzun kuyrukta önünüzde bekleyen ve “keşke onun yerinde olsam” dediğiniz adamım. Ben markette her şeye bakan ama hiçbir şey almadan çıkan adamım. Ben barda tek başına oturan ve yüzünüze bakamayacak kadar utangaç olan adamım. Ben gecenin bir yarısı telefonda karşıdaki kadına bir yandan bağıran, bir yandan ağlayan o gördüğünüz adamım. Ben bazen dikkatinizi çekmem bile görmeden geçersiniz yanımdan. Ben bazen de bakmaktan kendiniz alamayacağınız bir adamım. Siz yok musunuz siz… İşte böyle dediğim gibi; eminim ki benden kırk tane daha bulabilirsiniz. Fakat ben sizi göremem çünkü birkaç gündür evden çıkmıyorum. Açıkçası hiç de pişman değilim, kahvemi içiyorum. Sıradan bir insanım. Herkes gibiyim. Beni diğer erkeklerden ayıran bir özelliğim yok daha da önemlisi duygularım yok. Uçup gitmiş birden. Birisi almış götürmüş sanırım. Şimdi ben otobüste karşınızda oturan adamım. İnceliyorsunuz beni, merak ediyorsunuz biliyorum. Neden küpe taktığımı sormak istiyorsunuz ve ya ne iş yaptığımı. Oysaki boşuna merak ediyorsunuz. Ben sadece otobüste karşınızda oturan adamım. Herkes gibiyim ve bu halimden çok memnunum. Fakat yinede inatla beni farklı olduğuma inandırmak istiyorsunuz. Nedir beni farklı kılan? Şu yazdığım cümleler mi? Yoksa ceketimin içine sakladığım ve birden çıkardığım çiçek mi?(iyi numaradır tavsiye ederim) Ne biliyim, bir gülümsemenize bile ölmeye hazırken sizin beni hiç beklemediğim bir anda öldürmeniz ve sonra “ben ilişki insanı değilim” demeniz mi beni farklı yapıyor?  Hayır, bunların hiçbiri değil. Ben sizi gerçek yapan rüyanızım. Ben, siz hiçbir şey hissedemediğinizde duyduğunuz acıyım. Herkes gibiyim. Oysaki siz farklılık peşindesiniz. Yeni bir şeyler arıyorsunuz biliyorum. Yeni birileri size daha iyi gelebilir. Onlarla farklı yerlere gidebilirsiniz ve ya farklı şeyler yapabilirsiniz. Yenilik güzel şeydir. Hem sonra değişim kaçınılmazdır değil mi? Biliyorum siz sabit bir yerde kalamazsınız, hele sıradan biriyle. Sizi iyi ya da kötü hissettirse de yeni bir ilişki ya da yeni bir sevişme olabilir mesela. Çünkü siz sıkılırsınız ve doymazsınız. Sizin istediğiniz iyi, sakin, dürüst, yakışıklı bir adamdır ama kısa bir süreliğine. Uzun süre o adamdan bıkarsınız. Değişim iyidir. Ben o adam değilim mesela herkes gibiyim. Sizi hiç hayal kırıklığına uğratmam hep mutlu ederim. İstediğiniz adam olurum. Sizin için her şeyi yaparım! Yeter ki bana gülümseyin biraz. Yeter ki yalan söylemeyin. Yeter ki beni yüz üstü bırakmayın çünkü kaldıramam. Herkes gibiyim.

Gecenin bir yarısı bunları yazarken kahve yaptım kendime ve birkaç gündür evden dışarı çıkmıyorum. Son günlerde kendimi suçlu hissediyorum. Evet! Bütün suç bende! Çünkü ben herkes gibiyim. 

10.20.2010

x & y





Yer: Beyoğlu Tünel merdivenler. Günün önemi yok. Saat bilinmiyor.

Y: Kaçıncı defadır uyarıyorum seni, artık kendine çeki düzen vermen gerekiyor. Yaşadığın bu hayatın bir yere gittiği yok, ilerleyemiyorsun, aynı yerdesin. X: Aynada kendi yansımana baktın mı hiç? Benim hayatıma yorum yapacak son kişi değilsin belki ama listenin sonlarındasın. Yaşıyorum sadece, bırak nefes alma özgürlüğümü kullanayım. Y: Peki sen beni de eleştir hatta senden daha aşağıda olayım fakat yakında açık havada boğulmaya başlayacaksın, farkında olmalısın. X: Mesela yavaş içiyorsun bugün. Şu an bu benim için daha büyük bir sorun. Y: Hafızanı boşaltma işlemi nasıl gidiyor? Kurtulabiliyor musun verilerden? X: Hastane yıkıldı, doktorum beni terk etti ve bütün güzel hemşireleri öldürdüm. Son hatırladığım votka içerken saçları uzundu, şarap içerken kısa. Y: Hangi zaman diliminde yaşıyoruz peki? X: Kimsenin mutlu ölmediği bir zamandayız. Y: Kaç seferdir aynı lakırdılar… Bıkmadın mı benimle buluşup boşluk hakkında konuşmaktan? X: Asıl merak ettiğim; neden bana ilgi gösteren her kadına âşık oluyorum? Y: “Her kadın” olarak yaptığın benzetme belki de senin çıkış noktan, belki de kişiliğinin özüne açılan bir kapı, belki de hiçbir şey. Seni tanımak kolay değil. X: En kuytu ıssız köşelerde bile kalabalığım bazen. Bu hiçte sandığın gibi kolay değil. Ne kadar uzaklaşıp kurtulmak istersen o kadar özlüyorsun insanları. Yalnızlık klişe kalıplar halinde etrafını sarıyor fakat biliyorsun ki sabah uyandığında yine yalnız olmak isteyeceksin. Y: Benim sorunumun temeli de bu olmalı. Ne zaman birisine bağlansam daracık bir hücreye kapatılmış gibi hissediyorum. X: o kadarda basit düşünme. O hücreye kiminle kapatıldığında çok önemli ya da bunu hissedebilmek. Bence yaşayacaksın, sadece hissedemiyorsun gerçeği. Oysa ne kadar da güzel yaşanır, hayaldeki kadın gerçeğe dönüştüğünde. Y: Gerçekten hayal ettiğim gibi bir kadın yaşıyor mudur sence? X: Aslında bakarsan öyle birisi yaşamıyor. İnsanları değiştirmeye çalışmak en büyük sorunumuz. Oysa mutluluk o kadar da uzakta olmamalı. Sadece kabul et, o nasılsa öyle sevmeye çalış çünkü gerçek bir histe buna ihtiyaç bile duymayacaksın. Şu karşıdaki adama bak mesela; göründüğü kadar yaşlı olmadığı halde alkol cildini eskitmiş. Saçı sakalı birbirine karışmış, belli ki sokaklarda yaşıyor. Yeterince kilo da almasına ve alnındaki kırışıklıklar yanaklarına kadar inmesine karşın yüzünde farklı bir asillik var. Eminim ki bir zamanlar önemli biriymiş. Mesela bu adam geçmişe dönmeyi ve her şeyi öylece kabul etmeyi ne kadar çok istiyordur. Y: Peki sen geçmişe dönme şansın olsa bunu kabul eder miydin? X: Böyle bir şans için parmaklarımın birisinin kesilmesine bile razıyım fakat kabul etmeli ki böyle bir ihtimal yok. “Elvis”i öldü onun. Belki cennette “Camus” ile konuşabilir.

?

Nerede kalmıştık?

8.24.2010

ne?

Şarkılar anlamını yitiriyor. Oysa ne değerlidir onlar, ne anıları vardır. Üç nokta kırk saniyelik bir şarkı gibi yaşıyorduk hayatı. Ne uzun yıllarca yaşayacak bir eser, ne de bir haftada unutulacak. Ortalarda bir yerde ama özel, herkesin bilmediği, yaşamadığı yaşamlar.

Hayallerdeki kadın değil “gerçek” kadın. Herkes hayalindeki kadına sahip olmak ister fakat bir gerçek kadın vardır. O da faili meçhuldür. Ya öldürmüştür ya ölmüştür. Her ikisinin sonu da aynıdır; yalnızlık.

Boş ve yalnız kaldığımda bir sürü de acı çektim. Yüreğimin bir köşesi acı çektiğime inanmayıp kendimle alay ederken, bir yandan da gerçek bir acıyla kıvranır kıskançlıktan kudururdum. Bir an kendime bakar ve önümde uzun bir hayat olduğunu düşünür, bir an ise gece yarısı eve dönerken hayatımın bundan sonrası anlamsız gelirdi bana. Gülümsedikten hemen sonra duraksardım. “Ne yapıyorum ben?” Kendimde miyim?” “Nedir bu içimden gelen ses?” İçimdeki, yüreğimdeki insanla muhabbet ediyormuş gibi konuşurdum. Benden farklı kişilikte birisi var orda biliyorum. Daha kararlı benden dediğim dedik birisi, sonra devamlı fikir üretiyor fakat ya yok ya da yanlış fikir beyan ediyor. Mesela sinirlerimi kontrol edemediğim saçmalığı gibi. Ne saçmalık ama…

Yazmazsam yaşayamam cümlesini söylerdim bir zamanlar fakat o kadar duygusuzum ki bazen kendime şaşıyorum. Bir yandan da yazacak o kadar çok şey var ki… Şimdilerde yeni bir defterim var her aklıma geleni yazmaya çalıştığım. Bir de baktım sayfaları bomboş kirlenmekten korkuyorlar. Birkaç kere yeltenmedim değil yazmaya çalışmaya, yine de anlamsız geliyor, vazgeçiyorum.

Vazgeçmek demişken; ben vazgeçmedim. Ben gitmedim. Tam tersine arkana geçmiş seni izliyordum. O kadar yakındın ki bana sadece aramızda okyanuslar vardı. Oysa ben teninin kokusunu duyabiliyordum. Bir sonraki hamleni tahmin etmeye çalışırken çoktan yok olmuştun. Çok hızlıydın. Tünelden Karaköy’e indim bugün, yine de yakalayamadım. Yüzlerce kezdir biliyorum bu yolu yüzlerce ayrıntı aklımda.

İki çay söylemiştik biri açık.