Önsöz

Fotoğrafım
Köprünün üzerinde omzumda uyurken, seni izliyordum, boğazı aldatırken.

12.28.2009

Senden uzakta geçen sondan bir önceki gecem. Hafif bir sarhoşluk var üzerimde. Genel bir melankoli havası yaratmaya yetecek kadar sadece. Ne zaman bir nota seni çağrıştırsa o zaman hatırlıyorum; çocukluğum, gençliğim, sen ve o. Bazen de rüyalarımı güzelleştiriyorsun. Elinden bize gülüyor. Sanki hayattaymış gibi hala. Bu bir oda ve bir tuvaletten oluşan otel benzeri odada yazdığım notlar var binlerce kelimeden oluşan. Aklıma ne geldiyse yazdım her kelimeyi. Sinir, nefret, aşk özlemek vs… Şimdi bunların içinden senin beğeneceklerini çıkarmaya çalışıyorum. İstanbul ve İstanbul’la özdeşleşen her şey aklımda. Seni de özledim Ankara, ama sadece İstanbul’a dönüş yolunu. 

12.23.2009

Pazartesi sensin. Salı Yüzün. Çarşamba güzelliğin. Perşembe Canlılığın. Cuma gülümsemen. Cumartesi ellerin. Pazar bana bakışın. Bu şekilde geçiyor bir hafta. Sen odanda köşede oturmuş bunları okurken, ben diğer cümleyi düşünüyorum. Yıldızları taşımamıza yardım eder misin? Güçsüz bedenim bu yüke alışık değil, tek başıma çok zorlanıyorum. Sakın bana yukarıda umut olmadığını söyleme. Durduğımuz yerde umut biziz. Kalbini aç, eve geliyorum.
Duvarı oluşturan her bir tuğla gibi her şey üst üste geliyor ve sert bir şekilde yıkılıyor. Ben ise senin yanındayım. Düşerken tuğlalar, bin kilometre uzaktan zarar görmemen için seni korumaya çalışıyorum. Ne kadar başarılı olduğumu sen bana söyleyeceksin. Beni duyabiliyorsan ne güzel… Senin acını geçiremem ama rahatla bu sadece bir iğne saplantısı. Önümüzde yeşil, güzel bahçeli evler var. Birisinden bize gülümsüyor. O’nu bulmak için evleri teker teker dolaşıyoruz. İşte orada pencerede bize gülümsüyor. Biz eleleyiz ama heyecandan elini çok sıkıyorum. Yüzüme bakıp beni çözmeye çalışıyorsun. Sana bakıp gülümsüyorum. Tekrar kafamı kaldırdığımda ise gitmiş.

12.15.2009

soğuk.

.,
.

Yaklaşık bir buçuk aydır Rus kalıntılarının olduğu bir şehirdeyim. Soğuk hava, basık ve karanlık binalara işlemiş. İnsanı karamsarlığa sürükleyen caddelerde soğuk insanlar… Ölüm sessizliğine bürünen caddeler kalabalığa alışmamış, ayakta kalmaya çalışıyor. Denizin güzelliği solmuş. Sahili, bütün güzelliğini bir çırpıda yok eden yıkık dökük fabrikaların etrafında, yeşilden uzak, ölmüş toprak parçaları çevrelemiş. Şehir merkezini estetik açıdan güzel fakat bir o kadar karanlık heykeller çevrelemiş. Balkan mimarisini temsil eden saraylar öznele inşa edilmiş. Birazdan hava kararıyor ve bu şehir yaşamaya başlıyor. Daha görkemli gösterecek şekilde aydınlatılmış binalar büyülüyor, sokaklardaki insan sayısı ve damarlardaki votka miktarı yavaş yavaş artıyor. Sanki insanlar gündüz olmasını istemiyorlar belki bu şehrin geceler için yaratıldığını düşünüyorlar. Yinede bu caddelerin keyfini en iyi sarhoşlar ve fahişeler çıkartıyor. Onla mutlu, onlar güzel giyinmiş, onlar yaşam dolu. Gece yarısına doğru neredeyse her köşe başında bir sarhoş veya bir fahişe görmeye alışmış insanlar. Publar tıklım tıklım dolu. Dikkat çekici olan bu gürültülü yerlerde yaşlı erkekleri varlığı. Onlar bu yerlere yabancı değil, evden kaçan kızlarını bulma umutları var. Erkeklerin ise bu kadınları yakalama umutları… İzlediklerim, gördüklerim bana yeni şeyler katıyor. Yaşıyorum.

12.09.2009

Tarih: Önemli değil


Yer: Uzak bir ülke


Sana bunları sadece önümdeki sayfayı aydınlatabilen bir mum ışığında yazıyorum. Kalemimin gölgesinde duygularım boşalıyor. Yazmazsam tükenecek gibiyim. Senden uzakta geçen yaklaşık bir ayın sonrasında fark ediyorum ki, köklerinden bağlıyım sana. Ve uzanmış bu duygunun keyfini çıkartıyorum. Özlemek. Biryandan da farklı bir durum var. Mesela seni düşündüğümde “yakınında olsam da içten öperdim” demiyorum. Anlıyorum ki biz her anın tadını çıkarmışız. Hiç uzaklaşmayacak gibi ya da asırlarca uzak kalmış gibi. Sanma ki yakın bir zamanda seni gördüğümde, vücudunun en ufak bir parçasını bile içime çekeceğim. Tapınağına geri dönmüş bir dindar gibi. İdam sehpasından yaşayarak indirilmiş bir suçlu gibi.

Az kaldı sana.

12.04.2009



Artık kendimi bulamayacağımı düşünüyordum. Kaybolmuştum. Elimde, parmaklarımın ucunda kelimeler birer birer yok oluyordu. Sen bana kendinin ne olduğunu söylerken ben gerçeğe ulaşıyorum. Çoktan farkında olmam gereken gerçeğe. Fakat kendimi kontrol etmem o kadar kolay değil. Ayrıca kaç şişe, kaç paket bitmiş umurumda da değil! Yardıma ihtiyacım olduğunu istediğim anda yanımda ol yeter. Çünkü seninle ayakta duruyorum.


O anda bana söylediğin kelimelerin duyduğum her an için başka bir sevgiyle dokunacağım sana.




Beni sev, sonsuza kadar nefret et benden.
Beni sev sonsuza kadar, nefret et benden.