Önsöz

Fotoğrafım
Köprünün üzerinde omzumda uyurken, seni izliyordum, boğazı aldatırken.

1.25.2010

Papatyalar teker teker denize doğru süzüldü. Kelimeler yüzleştirildi. Sana lâyık değillerdi kelimeler. Hayır! papatyalar. Bir düşünce, bir düşünce daha. Ölen papatyaların kokusu. Ceketimde kırmızı papatya lekesi. Yazamadığım kelimelerde sen. Etrafında binlerce heyecanla sana koşan ben. Yinede hiç biri sana layık değiller. İnsanlar. Hayır! papatyalar. 


Fakat yinede


Sana çiçek almayı özledim.

1.16.2010

Çatladı mı dudağın, avucun, yüzün, yüreğin?
Üşüyor musun?
Isınır mısın yüzündeki en ufak ayrıntıyı öpsem? Peki, onu düşünüyor musun? Eminim ki soğuk geçen bu kışta ısınamamıştır. Şu an nerede olduğunu bilmek zor olsa da, biz üşürken onun ısınacağını sanmıyorum.

Kaldı ki senin ellerindi her şey.
Sıcaklıkta, soğuklukta.

1.15.2010

plastik ve cam arasındaki fark gibi
eğip, büküp şekil almak ve tuzla buz olarak dağılmak arasında kalıyorum.

1.13.2010

kaybeden onlar











.
Uğurlu rakam hikâyesine inanmam ama “iki” her zaman bana daha yakın gibi gelmiştir. Hayatta da ilk olmak, “bir” olmak daima korkutur beni. İkincilik varken ne gerek var birinciliğe? Daha rahat daha sorunsuz bir yaşam tarzı değil mi? Hatta bazen üçüncülük, dördüncülük! Evet ikincinin mutluluğu başkadır. İkinci insan birinciyi izler, nasıl birinci olmuş, ne kadar uğraşmış. Ve kendini birincinin yerine koyar. Kendisi ikinci bitirmiştir ama birincinin duygularıyla hareket eder, hayallerinde birinci olarak görür kendini. Bedeni yine kendi bedenidir fakat davranışları ve kararları birincinin davranış ve kararlarıdır. Bu hayallerde, her hayat yarışmasında ikincilik ipini göğüsleyen kişi mutsuz değildir. Aksine birinci olamadığı ve birinciliğin hayalini kurduğu için sevincinden yerinde duramaz. Bir yandan da “ben olsaydım şöyle yapardım” diye düşünür. İkincilerin asıl büyük sorunu ise, çoğu zamanla bu hayal dünyasından kurulamazlar. Onlara göre onlar başarılıdır, etkileyicidir. Çünkü hayallerinde o karakterdedirler. Hayalleri her zaman en üst seviyededir. Tamamen başarı, bunun yanında etkileyici bir beden, dahası diğerlerini hayran bırakacak bir cazibe. İkincilerin çoğu bu hayallerden kurtulamaz ve kendilerini hayal kahramanı olarak görmeye başlarlar. Fakat bu da fazla uzun sürmez. Çünkü her zaman bir hakem ya da görevli çıkıp onlara acı bir şekilde “ikinci” olduklarını hatırlatır. Bu yıkım, onların benliğinde derin bir yara açar, ta ki bir sonraki hayale kadar. O bir sonraki hayalde böyle bir şey yaşanmamıştır. Aksine o hakem, yönetici veya her neyse onları sonuna kadar övmüştür, yüceltmiştir. Genelde hayatları bu şekilde sürüp gider. Tabi sürdürmeyi başarabilirlerse…


En kötü yanı ise hiçbir zaman birinci olamayacaklarının kesinlikle ve açıkça farkındadırlar. Ve bu farkındalık onları ölüme sürükler. Bir idam sehpasında, sırasının ona gelmesini bekler heyecanla. İkinci sıradadır.





1.12.2010

.

.
.









C.S.

1.07.2010

marsa yolculuk

.


2010 yılı tavla sezonu puan durumu:

Şu ana kadar yapılan maç sayısı: 4


Arturo nun kazandığı maç sayısı: 4


Maybe nin kazandığı maç sayısı: 0


Arturo nun yaptığı mars sayısı: haddi hesabı yok


Maybe nin yaptığı mars sayısı: -3


Maybe nin biten oyundan sonra Arturoya küfür edip "çok şanslısın lan" dediği maç sayısı: 4


Okulların tatil olduğu gün sayısı: 13








Kısacası Maybe 2010 a kötü başladı...

1.06.2010

geri dönüş

.
.

İstanbul’da sessiz bir soğuk. Kargaşa, karmaşa, kaos halen devam ediyor. Yinede tekrar evde olmak içimi ısıtıyor. Bir dakika! Evim neresi benim? Maybe ile beraber İstiklal caddesinin ara sokaklarının birinde eski bir apartmandaki odamızda kalıyoruz. Burası klasik yüksek tavanlı, daireye iki giriş kapısı olan ve bar gürültüleriyle kaplanmış klasik İstiklal evlerinden biri. Mum ışığında oda çok güzel bir renge bürünüyor. Bir yandan da Maybe’deki kronik dağınıklık hastalığı, giderek daha tehlikeli bir hal alıyor. Gelirken getirdiğim votkalar ve viskilerle ayakta duruyorum. Bir yandan da yüzünü ezberlemeye devam ediyorum. Her noktasını, a dan z ye, kaşından çenesine. Uyku bastırıyor bazen. Kafamı paylaştığımız yastığa dayayıp tavana baktığımda, içimde farklı bir enerji hissediyorum. Kafamı tavandan sol tarafıma doğru çevirdiğimde; yanımdasın.

1.04.2010

"Gitmek mi zor kalmak mı?"


Kalmak her zaman daha zordur.


Fakat kalan sen olunca "gitmek" de zormuş.