Önsöz

Fotoğrafım
Köprünün üzerinde omzumda uyurken, seni izliyordum, boğazı aldatırken.

7.31.2009

yaz notları - 2

Deviantart'ta başkasına fotoğraflarını çektirip kendi albümüne koyan, bu şekilde kendi sözde güzelliklerini göz önüne sermeye çalışan kızlar pes edecek mi?

Sigara gerçekten 10 TL olacak mı? Olacaksa bu zammı yapanı kim öldürecek? Sigara yasağından dolayı herkes söylenildiği gibi ev partisi düzenleyecek mi?

birde

hafta içleri maybe'yi asmalımescit karamuk'ta beklemek güzel. ayaklı kütüphane gibi her gün en az 3-4 kişi kitap okuyor.

yaşamaktan yazmaya vakit kalmıyor bu aralar. birikmiş durumdalar fakat sıraya girmiyorlar. huysuzluk ediyorlar. yaz etkisi.

bu aralar "how I met your mother" a bağımlıyım.
robi
robin mi?
birisi robin mi dedi?
ne saçmalık..

27 temmuz 2008

O günün anısına.

metallica - nothing else matters live at İstanbul


ne olur


hapset beni
en ufak parçam bile kalmasın.

7.29.2009

(:

Geçenlerde yine bir sabah Maybe ile Haydarpaşa'dan başlayan bir vapur sefasından sonra Karaköy'e geldik. Deniz havası ve vapurdaki kahvaltı ayıltıyor bizi, kendimize geliyoruz. Karaköy iskelesinden taksilere doğru ilerledik, taksilerin önünde birkaç dakika konuştuktan sonra sarıldık ve ofise gitmek için taksiye atladım. Daha sonra;

"Günaydın delikanlı"
"Günaydın"
Kırk kırkbeş yaşlarında yüzündeki hüznü rahatça okuyabileceğiniz taksici devam etti,
"Sevmek ne güzel değil mi?"
"Haklısın abi çok güzel"
Birazcık da olsa gülümseyen adam
"O zaman bu şarkı da benden size gelsin"
"Gelsin abi, teşekürler"

Taksici ben binmeden birkaç dakika bizi izlemiş. Ben binince Kayahan'ın bir şarkısını çalmaya başladı. Bir yandan da kendi hikayesini anlattı. Sevgili onu 2-3 hafta önce terk ettiği için bunalımdaymış. Sevgi hakkında da birkaç birşey söyleyen taksicinin bu duygu selinden ve aşkı övmesinden sonra söylediği ise beni şaşırttı;

"Yinede bu kadın milletine güven olmaz dostum!"

,

O kadar güzel yayılıyorsun ki havaya, seni kokluyorum. Tek duyum çalışıyor o an.
Gözlerimi açtığımı hatırlıyorum daha sonra. Etkiliyorsun beni, çarpıyorsun, bayıltıyorsun, güldürüyorsun bazen, düşündürüyorsun, kendine aşık ediyorsun, ha bir de seviyorum seni.

Kendimi unutacak kadar.

...

ne kadar da sıcaksın
sana dokununca yanıyorum
soğumuyor tenim
biliyor musun
gözlerinde gelecek görüyorum
hani şey gibi
ilk günkü gibi.

7.25.2009

bazı gerçekler

Bazı görüntüle vardır, bazı anlar, kareler. Bazen mutluluğu neşeyi temsil ederler, bazende yenilgiyi hüznü... Yukarıdaki fotoğraftaki kızın yüzünde açıkça okuyabileceğiniz duygular hüzün, kaybetmiş bir insanın çektiği acılar ve yıkıntı gibi açıklanması zor hislerdir. Maybe yine bir tavla mücadelesine "belki bu sefer ben kazanırım" diyerek oturmuştur. Fakat bu karede değişmeyen tek şey "SONUÇ" olmuştur.

Gördüğünüz gibi yenilgi, tavlada Maybe için bir yaşam tarzı olmuştur...

7.24.2009

korku

Bu konuda yazmamak için kendimi ne kadar engellediysem de son günlerde yaşadığım olaylarla birlikte kelimeler parmaklarımdan akmaya başladı. Ailelerinden kalan cahillik mirasını sürdüren insanlar, bu cahillere şekil verenler, yönetilmek için doğanlar, gelişmeden ölecekler, başkalarının hayatına karışanlar, geri kafalılar, yarım akıllılar, tam akıllı gericiler ve diğerlerinden her hücreme kadar bıkmış durumdayım.

Belki de bu yazı blogdaki diğer yazılarımdan bu konuyla ilgili tamamen duyarsız olduğum izlenimi vermemek için kullandığım bir çıkış yoludur, belki de değildir.

Toplum yapısındaki bu bozukluk yavaş yavaş iliklerime kadar işleyerek beni saf dışı bırakmaya çalışıyor. Rahat hareket etmekte güçlük çekmemle beraber, özgürlüğü salt düşünceler tarafından kısıtlanmış bir bireyin acılarını yaşıyorum. Teker teker elimden alınan özgürlüklerim, koruyamadığım haklarım yığın yığın birikmekte.

Bazı günler isyanın sesini duyar gibi oluyorum fakat kulağımı tırmalayan bu cılız çığlıklar sadece dikkatimi o yöne vermemi sağlıyor. Bir şeyler yapmalıyız ama ne? Son günlerde bu soruyu duyuyorum etrafta. Otobüste, metroda, vapurda veya herhangi bir yerde sesler giderek yükseliyor. Biryandan da gelişmemişlik oranındaki sabitliğin azalması bekleniyor. Kız arkadaşıma yiyecek gözüyle bakan insanlar, küpelerime ve giyinişimi eleştirenlerin azalması bekleniyor. Yine de ölümler, aciz yaşamlar, saldırılar beklemiyor bizi, artıyor.

Her gün dışarı çıkarak “Rus ruleti” oynuyoruz İstanbul’da.

Daha da acısı;

Müttefikte belli değil ittifakta.

7.23.2009

.

Bir deniz manzarasıydı paylaştığımız. Hani, senin şu bana "seninle yaşamak istiyorum" dediğin.

7.22.2009

dışavurum

Birkaç ay oldu. Bu birkaç ay içerisinde başımdan geçen hemen hemen mucizevî bir serüvenin içerisindeyim. Daha doğrusu başka bir görüş açısından ve özellikle bu aylar içerisinde sürüklendiğim kasırga düşünülecek olursa bunların olağan üstü olmasına karşın, ben onları öyle görüyorum. Aslına bakarsanız kendimi hâlâ anlamış değilim. Bu satırları bir akıl hastanesinde yazıyor gibiyim. Sahtecilikten kurtulup gerçeği aradığım yolda aşırı mutluluk ve mutsuzluk arasında gidip gelirken, son nefeslik enerjimi saklamaya çalışıyorum. Biliyorum ki bu yaşadıklarımı bundan seksen sene sonra bile net olarak hatırlayacağım. Tıkandığım yerlerde bana bu notlar yardım edecek. Gerçeği bulmuş olabilir miyim bilmiyorum fakat şu an yaşadığım bu mucizevî hayat ve duyguların öyle ya da böyle değerini bilerek yaşıyorum. Sağ elin sol ele ihtiyacı olduğu gibi yaşamak için yardıma ihtiyacı var insanların

Sevgim seninle beraber

Hayat arkadaşıma.

A.

black




...

havada isyan var.

7.18.2009

Tüm zmanların en iyi 100 kitabı!

Haberi bu hafta uykusuzda gördüm. Newsweek "Tüm zamanların en iyi 100 kitabı" listesini yayımlamış. Bu da link. Liste 10 farklı en iyi kitap listesinin tercihlerine dayanarak oluşturulmuş. Listede "İncil" in bulunması ayrı bir gariplik... Fakat asıl ilginç olan ise bu listeye Dostoyevski, Kafka, Albert Camus, Çehov gibi yazarların girememiş olması. Özellikle bir Dostoyevski hayranı olarak, birçok eleştirmen tarafından tüm zamanların en iyi romancısı olarak gösterilen ve büyük felsefeci Nietzsche’nin “kendisinden bir şeyler öğrendiğim tek psikologdur” dediği bir yazarın listeye girememiş olması gerçekten çok ilginç.

Cevap olarak Fırat Budacı’nın dediği gibi: Dostoyevski’nin de çok sikindeydi!..

7.17.2009

hey

dakikalarını sayıyorum
saniyelerinde seninim.

7.16.2009

tutunmak

elinden gelenin en iyisini yapmana rağmen başarılı olamadığında

istediğini elde ederken ihtiyacın olanı unuttuğunda

uyumak için uğraşırken sabaha kadar gözlerini ağarttığında

yerine koyamayacağın bir parçan eksildiğinde

üzerine gelen problemleri çözerken cevap anahtarı aradığında

boğazı izlerken duygulanıp yanındaki boşluğa baktığında

yorgunluktan düşüp bayılacak gibi olup dinlenmek istediğinde

herhangi bir mutluluğunda sarılıp ağlamak için sevinçten

ya da aynaya baktığında övünmek için güzelliğinden


emin olabilirsin

yanında olacağım.

7.12.2009

MJ - Billie Jean

MJ'in anısına ben çaldım Maybe söyledi.

7.10.2009

yaz notları

*Yazmayı çok özledim. Sınavlar bitti sonunda. Bu yüzden yeterince dolan kafamı boşaltıp, dinleneceğim. Kısa hikayeler yazma zamanı geldi.

*Birkaç gün içinde başlayacağım kitabın adı: Dostoyevski - Kumarbaz

*Bütün bir sene çalıştıktan sonra nefes gibi tatile ihtiyaç duyuyorum. İzmir sonra Bodrum ihtiyacımı karşılayacaktır.

*Annem yurtdışından gelirken iki şişe Jack getirmiş. Aslında erkekleri mutlu etmek hiç de zor değil.

7.09.2009

?

Bir masal anlattım sana, gözlerin kapalıydı yanında uyumanı bekledim. Çok geçmeden uyuyordun. Elin, avucumun içinde kayboldu sen rüyaya dalarken. Yanında durdum biraz daha, tenini, yüzünü, göz kapaklarını, kaşlarını, yıpranmış saçlarını, masumluğunu inceledim. Her an her saniye çok özeldi benim için. Seni uyandırmaktansa nefes alıp verişlerimi yavaşlattım. Daha sonra uyuduğunu kontrol etmek için bir şeyler söyledim sana. Sevgi sözcükleri döküldü dilimden, fakat konuşamadım, anlam kuramadım. Cevap vermedin. Uyuduğundan emin olduktan sonra biraz daha seyrettim seni, gizlice. Elimi elinden çektim. Elin aynı şekilde durmaya devam etti, elimi bekler gibi. Önce dudağının kenarından bir de dayanamayıp burnundan öptüm seni. Uyandırırım diye korktum tekrar. Yavaşça kalktım yataktan, seni rahatsız etmemek için bütün sezilerimi kullanarak. Işığı söndürmeden son kez sana baktım ve karanlık.

Peki, sen uyuyor muydun?

yaz

Bilmediğimiz yerlere gidelim. Kahve içelim.
İçini okuyayım biraz, derinliğini.
Dingin bir gün geçirelim.
Dönüş yolunda sana sarılıp uyuyayım, sen de kapat gözlerini.
Evde azıcık rakı içelim, beyaz peynir ve domatesle.
Seni izleyeyim biraz, ne kadar yakıştığını hayata.

7.06.2009

B.

farkettim ki,

kanıma karışmış kanın.

7.03.2009

o an için yaşamak

08.30
Uyanıyorum. 09.00’daki sınava yetişmek için acele bir şekilde hazırlanmaya başlıyorum. Üzerime ne bulduysam geçirdikten sonra arkadaşımı uyandırıyorum. Beni arabayla okula bırakacak. Yola çıkıyoruz, aklımda sınavda var fakat yine büyük bir kısmını O işgal ediyor. O’nu aramamak için kendimi zor tutuyorum.

09.00
Son anda sınava yetişiyorum. Bir-iki dakika önce aradı beni. Cevap vermedim ve telefonu kapattım. Sabah mahmurluğu ve heyecanla birlikte aynı kapta karışmış üzüntüyle sınava giriyorum.

10.00
Sınavdan çıktım. Başarının getirdiği mutluluk yüzümü güldürüyor. Telefonum hâlâ kapalı. 11.00’deki sınava çalışmak için arkadaşların yanına iniyorum. Hızlı bir şekilde hareket ederken merdivenler dikkat etmiyorum. Delice O’nu düşünürken…

12.00
İkinci başarı beni küçük bir çocuğun aldığı en sevilen hediye kadar mutlu ediyor. Arkadaşlarımı arayıp mezuniyetin yakın olduğunu haber veriyorum. Birazdan O’nu arayacağım fakat rol yapmam lazım. Kendime çeki düzen verip telefonu çeviriyorum. Uykulu bir sesle;

—Günaydın.
—Günaydın beyefendi.
—Aramışsın, telefonum kapanmış! Bende yeni kalktım. Birazdan yarınki sınav için çalışmaya başlayacağım.
—İş yerindeyim bende. Merak ettim seni. Çalışmanı aksatma lütfen.
—Tabii ki. Birazdan başlayacağım. Seni daha sonra ararım.
— Peki. Görüşürüz.


İçimdeki büyük mutluluğu bastırarak biraz soğuk konuşmuştum. Fakat o bugünkü sınavımı yarın zannediyor. Ve bu durumun bana verdiği stresle o şekilde konuşmayı uygun görüyorum.

14.30
Ankara’dan İstanbul’a doğru otobüsle yola çıktım. O benim yarın gece geleceğimi düşünürken yaklaşık altı saat sonra yanında olacağım. Zaman ilerlemiyor. Biraz kitap okuyorum, biraz öndeki turist kafilesiyle konuşuyorum, biraz otobüste ki basit filmi izlemeye çalışıyorum, her şeyden biraz… En çok aklımda O.

16.30
Beni arıyor, müsait değilim diyip telefonu kapatıyorum. Biliyorum ki üzülüyor fakat otobüste konuşamıyorum, O beni evde zannederken. Bir duygu karmaşası içindeyim. Bir yanda O’na yapacağım sürprizi ve o andaki yüz ifadesinin alacağı şekli düşünürken, bir yandan da bugün O’na verdiğim geçici huzursuzluktan dolayı mutsuzluğa düşüyorum. Bir hüzündür gidiyor dinlediğim şarkılarda. Bir heyecandır sürüyor…

21.00
İstanbul’dayım. O’nun katıldığı bir gecenin yapıldığı binanın önündeyim. Vücudumu bir titreme almış gidiyor. Sonu gelmeyecek bir heyecan bu yaşadığım. Bir yandan da o kadar yorgunum ki, ayakta duracak gücü O’nda arıyorum. Hızlı bir şekilde resepsiyona girip, oradaki görevliye acil bir durum olduğunu ve O’nun aşağıya inmesi gerektiğini söylüyorum. Arıyor ve bildiriyor. Dışarı çıkıyorum ve karanlık camların arkasından gelmesini bekliyorum. Bu bekleyiş içerisinde, yorgunluk ve baş ağrısı beni yıldırmaya çalışıyor ama bu çalışmanın imkânsız olduğunu onlarda biliyorlar. Aşağıya iniyor ve resepsiyondaki görevliye durumu soruyor. Görevlinin hareketlerinden dışarıda bekleyen beni gösterdiğini anlıyorum. Heyecanlı, korkmuş, bekleyiş içerisinde ve bembeyaz bir yüzle dışarı çıkıyor. Beni görüyor ve çığlıklar içerisinde üstüme doğru koşuyor. Ve biliyor musunuz sadece o an için yaşıyorum.

.

en çok, beni severmiş o.
beni aramış gözleri, giderken.