Önsöz

Fotoğrafım
Köprünün üzerinde omzumda uyurken, seni izliyordum, boğazı aldatırken.

11.08.2009


Orada mısın?


Hadi ama düşüyorum! Beni yukarı çekebilirsin narin parmaklarınla. Mutluluk dağıtabilirsin. Beni –iyi- edebilirsin. Akıl sağlımı koruyabilirsin. Kendimi kontrol etmemi sağlayabilir ya da beni durdurabilirsin. Kısacası avucunun içindeyim.

Dalgaların arasından bir gemi yaklaşıyor. Uzaklardan geliyorsun. Seni zor seçebiliyorum. “Dudakların oynuyor fakat ne dediğini duyamıyorum.” Zor bir yol var rotada. Bir dalgakıran sana kalkan olmuş rahatça ilerlemeni sağlıyor. –Ben-.



Çocukken (çok da değil on yedi-on sekiz yaşlarıma kadar) tek başıma bir odada uyuyamazdım. Aslına bakarsan o yaşıma kadar bir evde hiç “tek başıma” kaldığımda olmamıştı. Benim en büyük korkumdu yalnız uyumak. Bazı geceler evin her odası dolu olduğu halde, sadece o anı düşünür ve uyuyamazdım.

Şimdi ise bilmediğim bir ülkede, küçük bir odada gecenin yarısında tek başınayım. Ne en ufak bir korkum var ne bir tedirginliğim. Bu beni boğmayan yalnızlıkta düşündüğüm tek ayrıntı, ben mi büyüdüm yoksa korkularım mı yok oldu? Çok da rahat uyuyorum. Çoğu geceler yastığa başımı koyar koymaz derin bir uykuya geçiş yaptığım oluyor. Ve biliyor musun gülümsüyorum çocukluğum aklıma gelince. Ne korkak bir erkekmişim. Peh! Şuan bırak yalnız kalmayı evimden bile binlerce kilometre uzaktayım. Kaçamam olasılığım bile yok. Bu ihtimallerin hiçbiri beni tedirgin etmiyor. Cesaretlendim mi ne?!

Bakma yukarda söylediğim birkaç yalana. Birkaç kadeh içmeden ya da dizüstü bilgisayarımın müzik denen gürültüsünü açmadan uyuyamıyorum. Yatağa uzandığım anda bir korkudur alıp gidiyor beni. Uyuyamıyorum. Saçmalıklar düşünüyorum. Kötü olaylar. Yakınlarım ölüyor. Sen gidiyorsun. Birileri geliyor, boğuluyorum yüzme bildiğim denizlerde. Ve birden gözlerimi açıyorum! Karşımda soğuk bana kös kös bakan bir duvar. Başka da kimse yok. Olmasında… Emin ol alışırım bir gün. Ha bu akşam biraz çok kaçırmışım “bade”yi. O yüzden rahatım. Şu son satırları da yazdıktan sonra öyle bir uykuya dalacağım ki, beni sen bile uyandıramazsın.



Birde sen varsın. Benim üstümde de bir sarhoşluk bir –aşk-. O gözlerimi açtığımda karşıma çıkan duvarda boş değil. Fotoğrafın var. Ne yani onu da koymasa mıydım? Ne sandınız siz beni? Ruhsuz bir adam mı? Yoksa korkak mı?



Keşke burada olsan şimdi… Hayır, uyuyamadığımdan değil! Senin en sevdiğin şarkı çalıyor. Elini göğsümde dolaştırıp ne güzel kulağıma fısıldardın şimdi. Akkavakkızı! Sen ban bir yüzünü dönsen ben bin üzülürüm. Şimdi hatırlıyorum da daha önce bir yazımda sana şöyle yazmıştım; “Uzaklaşıyorum, yolun şeritleri akıp geçiyor önümden ve ben her şeritte seni daha çok seviyorum.” Hatırladığım kadarıyla böyle bir şeydi. Seninle uyuyorum uyanıyorum. Hapsetme beni. Seni kusursuzca seven, ben.



İyi geceler.


2 yorum:

e.g dedi ki...

çok etkileyici.

gay_kadın dedi ki...

pastel tonlar gibi -sin ...benim için!