Önsöz

Fotoğrafım
Köprünün üzerinde omzumda uyurken, seni izliyordum, boğazı aldatırken.

6.29.2009

29.06.09

Bitirme sınavları için dört günlüğüne Ankaraya gidiyorum bu gece.
Hayat daha güzel olacak her açıdan.
Ayrıca sonucu ne olursa olsun sınava hazırlanırken bana destek olduğu için Maybe'ye çok teşekkür ederim. Kitap ve müzikle dolu bir otobüs yolculuğu daha bekliyor beni.
yalnız
yazları hiç çekilmiyorsun Ankara.

.




şimdi

her şey güzel olacak.

delirmek

bitirme sınavlarına iki gün kala delice bir mide ağrısıyla, yataktan kalkamayacak şekilde hasta oldum. Bu nasıl bir şanstır? Uykuyla uyanıklık arasında ne yapacağımı düşünürken rüyamda öldüğümü gördüm. Sanırım bu en iyisi.

(:

evet

kendimi de düşünüyorum ama

en çok sen.

6.27.2009

teninde kaybolmak

Bazen içiyorum, sensiz. Sarhoş oluyorum desem doğru olmaz. Seninle sarhoşum. Esriğim seninle. İmkânsız, açıklaması zor bir duyguyu yaşıyorum. Birde yanımda olsan sevgili… Uzaklık anlamını yitiriyor bazen, kelime bulamıyorum. Arıyorum seni. Biliyorum gecenin ikisi olmuş uyuyorsun şuan. Ben ise bir alkolik gibi seni düşünüyorum. Seni yaşıyorum. Sağ tarafım boş orada senin oturduğunu hayal ediyorum ve seviniyorum oturacağını düşününce.

6.24.2009

,

sıcak buharlaştırıyor
ve benim havada dolaşan her tanem

yanına koşuyor

sahil

Bak bir gemi daha geçiyor. İşte bir diğeri daha! Arkasından çıkardığı köpükler arasında kayboluyor mutsuzluklar, üzüntüler, düş kırıklıkları. Eriyoruz bizde o köpüklerin içerisinde. Boğazın ortasında daha da derine indiğimizde birbirimizin içini görüyoruz. Ben senin hakkında tedirgin olurken sen de benim için üzülmüşsün, belki ağlamışsın. Sevginin ruhlarımız içinde kontrol dışı kaldığı durumlar, düşünceler.

Şimdi tekrar deniz seviyesindeyiz. Benim sana olan sevgim bu seviyeden çok yüksekte, ulaşılamaz. Seni her gördüğümde tekrar âşık oluyorum, anlasana! Tek dayanağım, arkadaşım, eşim… Beni ben yapan kadın, teşekkür ederim sana. Yanımda olduğunu bilmek yaşamayı sevmek kadar güzel…

Sen

Ben

Hayaller.

6.22.2009

sen

başımı döndürüyorsun.

sen

hayatperestsin.

6.19.2009

18.06.09

Eşim beni vurdu.

6.18.2009

...

Tüm hayatım akıp geçiyor
ayaklarımın altından.

.

Bir karamel tadıysa
dünya senin ağzında
gittikçe azalan
her nefes aldığında

6.16.2009

.

Geçiştirme beni.

6.15.2009

hmm?

Düşünüyorum da aşk sözcüğünü biraz eksik buluyorum şu senlen ben arasındaki ilişkiye. Daha büyük, daha sağlam bu bizimki. Aşk onun içinde sadece bir kısım galiba. Ötesinde aşkla birlikte, ama yer yer, zaman zaman onu aşan başka duygular, başka esriklikler, başka baş dönmeleri de var bizde. Seni seviyorum ve senin için her şeyim. Beni seviyorsun ve benim için herşeysin. Bir insan için şu kısa hayatta bundan daha büyük ne olabilir ki. Acaba Mecnun Leyla'yı elde edip onunla evlenseydi, Ferhat Şirin'e kavuşsaydı, aradan bu kadar yıl geçtikten sonra bizim birbirimize olduğumuz gibi tutkun olabilir miydi? Yangın olabilir miydi? Sen ne dersin buna?




C.S

--


istanbul karmaşası

her gün biraz daha yoruluyorum
köprüyü geçmek
köprüde kalmak
insanlar
kendilerinden nefret ettiren insanlar
kalabalık
güzelliğin beş para etmiyor İstanbul
demek istiyorum
bir de seni izlemek olmasa.

-ilaç-

Bugün seni çok aradım
saniyelerine bile ihtiyacım vardı
gülmene, sarılmana
hatta
hatta kızmana, bağırmana
bugün sahilde tek başıma oturdum
kalem kağıt önümde "sen"i yazdım
kadeh kadeh "sen"i içtim
dalgalara anlattım "biz"i
bugün seni çok aradım
ve farkettim ki

ilacımsın, susuz yuttuğum.

6.12.2009

İçinde bulunduğum durum

Giderek kendimizi kaybetmeye başlıyoruz. göz kapaklarım titrerken, ellerim uyuşuyor. Yüzüne yakından bakınca net olarak seçemiyorum seni. Gözlerimi biraz kısıyorum, yüzündeki her hücre açılıyor. Dengemi kaybetmek üzereyim, boynuna yaslıyorum ağır kafamı, huzur içindeyim. Birazdan ilgilendiğim bir konuyla ilgili konuşma yapacağım. Söyleyeceğim kelimeleri seçiyorum şuan, bir dakika bekleyin lütfen. O yüzdendir bu düşünceli halim. Biraz takılarak konuşmamı bitiriyorum. Dilim yanlış yerlere kayıyor aralarda, engel olamıyorum. Bir yandan da düşüncelerimi, bu karmaşık durumda bir yerde toparlama çabası içerisinde yorgun düşüyorum. Beynimin içindeki rahatlama hissiyle beraber, hiç bitmeksizin peşimi bırakmayan koruma hissi, verdiğim değerle giderek artmakla durumu daha da zorlaştırıyor. Yüzümü bir sağa bir sola çevirdiğimi hatırlıyorum. Bu yaptığım kontrol amaçlı bir davranış. Hâlâ yaşayıp yaşamadığımı kontrol ediyorum. Senin yüzüne gelince duruyorum, ağlamaklı, içten bir gülücükle, gözlerimde de biraz hüzünle sana bakıyorum. Hüznüm sana olan sonsuz sevgimden ileri gelmekte. Seninde bana sarılmanı bekliyorum ya da kendimi sana öptürüyorum. Bu davranışım o andaki güvenimi sağlamak için. Tekrar kafamı boynuna yasladığımı hatırlıyorum. "Aman Tanrım! Ne güzel bir koku!" O an dünyanın en güzel kokusuymuş gibi geliyor boynun, sabah fark ediyorum ki sadece o an değil, benim için ebediyen öyleymiş. Biraz sonra bana doğru aceleci bir soru geliyor. Bir istek sorusu. Sıra bana gelmiş. İdrak etmekte biraz zorlanıyorum ama henüz kendimi tam olarak bırakmış değilim. Senin yanında biraz daha bu durumu korumak zorundayım. Aslına bakarsan tamamen kontrolü kaybettiğim anlarda, tamamen yalnız olduğumu hatırlıyorum. Sanırım insan yalnızken daha duyarsız, boşvermiş ve tepkisiz oluyor. O yüzden seninleyken bu kontrolü sıkı bir iple kendime bağlıyorum. Birazdan ayağa kalkacağım, doğal olarak kalkmam lazım. Daha oturduğum yerden, bu küçücük oda da nereden yürüyeceğimi hesaplıyorum. Bu çoklu planlama seçeneğinde içinde bulunduğum durumun bir yan etkisi. Bir diğer yan etkisi de baş ağrısı olabilir mesela. Yanına geri dönüyorum. Sana öyle güzel cümleler kuruyorum ki, kendim senden daha fazla mutlu oluyorum. Yüzündeki gülümsemenin şiddeti her saniye giderek artmakla beraber, bana her dakika daha çok yaklaşıyorsun. O an, o içinde bulunduğumuz küçük oda da diğer insanlarla ayrılıyoruz. Başka bir gezegendeyiz şuan. Ay ışığı bizim gezegenimizi de aydınlatıyor, es geçmemiş bizi. Biraz daha öpüşüyoruz paylaştığımız ay ışığında. Bir an duraksıyorum, yüzüne bakıyorum ve sana söylediklerimin hiçbirini içinde bulunduğum durumun etkisiyle değil, kalbimin, hatta ortasından geçen damarların içinden geldiğini fark ediyorum. Bu beni o kadar yükseğe çıkartıyor ki, seni de yanıma aldıktan sonra bir daha aşağıya inmek istemiyorum. Çok geçmeden tekrar ellerime bakıyorum, az önceki uyuşmanın ardından şimdide bir titreme gelmiş. Farkında olmadan biraz üzmüşsün beni, hani şu en kitlesel silahtan daha etkili sözcüklerinle. Sözcüklerin diyorum çünkü senin gibi bir hanımefendiden bahsediyorum. Neyse ki çok geçmeden söylediklerini ima etmediğini anlıyorum (ya da o şekilde anlamak istiyorum). Bu kısa süreli üzüntü beni dalgın bakışlı bir adam yapıyor. İşte bir soru daha geliyor "Neden daldın?" Birazcık hüzünlenmenin inanın kimseye zararı yoktur. Aslında bu konu iyi incelendiğinde, nasıl mutlulukta inanılmaz bir zevk duygusu varsa, hüzünlenmenin verdiği acı duygusu yanında, insan kalbini tatmin olmasıyla beraber getirdiği gizli bir mutlulukta vardır. Ve bu mutluluk sadece O içinde bulunduğum durumda tam olarak hissedilebilir. İşte duyduğum bu mutlulukla tekrar sarılıyorum sana. Sıcaklığın hiç değişmemiş hâlâ yanıyorsun. Bir sigara yakıyorum daha sonra, o an yine fark ediyorum ki, durmanın vakti gelmiş, geçiyor bile. Sana bakıyorum gözlerimiz konuşuyor. Gayet de iyi anlaşıyoruz. İkimizde aynı fikirdeyiz. Bir konu daha var bizi mutlu eden. Az sonra beraber uyuyacağız, tutkuyla. Yatağa uzandığım zaman beynimin içindeki bütün karışıklık uçup gidiyor. Herşey çok mutlu şuan; sen-ben, her eşya, yastık- çarşaf bile mutlu. Gözlerin, dudakların, sönmek üzere olan küçük kırmızı mum, dinlediğimiz şarkı bile daha mutlu söyleniyor o an. Ve sadece o an'ı düşünüyorum. Geri kalan diğer ayrıntılar silinmiş durumda.
.
İçimde bulunduğum durum ise;
.
Seninle delice sarhoş olmak ne büyük keyif sevgili...

yeter ama artık!

Dün yine Maybe'yi tavlada 5-2 ve 5-3 yendim. Olacak iş değil! Son mücadelelerde çok sıkılıyorum artık... Nerede o eski heyecan... Bir dahaki oyunlarda bilerek yenilmeyi düşünüyorum. Evet evet bu böyle olmayacak.Daha önce tavlanın kitabını yazdığını iddaa eden Maybe'de yeni bir kitap projesi üzerinde çalışıyor. Kitabın ismi mi;

"Yenilgi ile baş etmenin yolları"

6.10.2009

sence?

Kavga ediyoruz, kırıyoruz birbirimizi, küfürler ediyoruz. Cam eşyalar gibi kırılıyoruz. Hani şu tekrar toparlanması zor olanlardan. Ama ben seni istiyorum. Seninle yaşamak. Senin gibi inatçı ve ne istediğini bilmez birisiyle ne yapacağım? Kim bilir... İşte ben bunu istiyorum, seninle uğraşmayı. Her gün, her saat, sen benden bıkana kadar. Ama biliyor musun, senin gibi inatçı birini kızdırmak ne büyük zevk! Buna devam edebileceğim, değil mi?

?

Bu sabah senin için uyandım, biliyor musun?

Dün gece yaşadıklarımızı bir rüya olarak düşünmedim değil, sabah o korkuyla uyandım. Ta ki yüzünü görene dek. Kendimi gördüm yüzünde bu sabah. Olmak istediğim yerde olduğumu gördüm. Hayalimi gördüm bu sabah. Kırık, dökük, dağılmış parçalardan oluşan hayalimin mükemmel birleşimini gördüm. Sıcacık gözlerini, pürüzsüz tenini, hiç düşünmeksizin beni öpen dudaklarını, heyecandan ve sevinçten titreyen ellerimi, beni saran benliğini gördüm. Ve eğer bir tanrı var ise, bana bu hediyeyi gönderdiği için ona teşekkür ettim. Bir de hiç durmadan, yüzümü ekşiterek ağlamak istedim bu sabah. Yaşlandıkça duygusallaşıyor muyum ne? Korktum senin gözünde güçsüz görünmekten. Yapmadım. Bu sabah senin için seninle uyandım, biliyor musun?

6.08.2009

.

Sekiz Haziran ikibindokuz. Ofisin camlarından içeri süzülen yaz güneşinin karanlığında, akşamdan kalmış bir halde oturuyorum. Bir yanım birkaç haftadır içinde bulunduğum karamsarlıktan kurtulmaya çalışırken, diğer, daha da boşveriyor. Umursamaz bir yapısı var diğerinin. Oysaki öbür yarım ne kadar da içten çalışıyor. İki kolumdan çekiştiriliyorum, bilincim kapalı. Baygın değilim, ölmedim. Gözlerim açık, bilincim kapalı.

Biraz daha kendime geldiğimde bir arabanın içinde buluyorum “sen-ben” i. Hızla ilerliyoruz ve birden önümüze korku çukuru çıkıyor. Bu çukurun içi soğuk, sessiz, ürkütücü… Çukurdan kaçmaya çalışıyoruz. Çünkü biliyoruz ki bu çukurun derinlerine kadar girersek belki de çıkamayacağız. Belki de bizi içine çekmeye çalışacak. Bu belirsizlik gözümüzü korkutuyor, tedirgin oluyoruz. Son bir hamleyle direksiyonu kırıyorum. O an birbirimize bakıyoruz. Bunun için çok vaktimiz var çünkü zaman durmuş, ilerlemiyor. Gözlerini görüyorum, belki de bir daha göremeyeceğim düşüncesi gözlerinin içine öyle bir baktırıyor ki, hayat anlamsızlaşıyor dünyada. Sadece gözlerin var. Bana bakan gözlerin. Neyse ki kurtuluyoruz çukurdan fakat araba gidip başka bir duvara çarpıyor. Engel olamıyoruz. Yaralı olarak çıkıyoruz arabadan. Bedenlerimizde tek bir çizik bile yok. Ruhlarımız yaralanmış. Benim doktorum sensin, senin doktorum benim. İyileştiriyoruz birbirimizi.

Mutlu ama tedirgin bir şekilde uyanıyorum.

yine mi?

*Son altı tavla mücadelesinde maybe'yi beş kez yendim. Bunların birisi 5-0 sonuçlandı. Kimin daha iyi oynadığı artık apaçık bir gerçek. Her oyun sonunda şu "yine mi?" sorusunu sormaktanda bıktım...

*Yeşim'le kaldığım dersler için türev-integral çalışmaya başlayacağız. Bu sefer geçip okulu bitirmeyi planlıyorum.

6.05.2009

...


Bırak kontrol dışı kalsın.


6.02.2009

2.6.09

Sınavlar için yeniden Ankara'ya gidiyorum. Maybe ile beraber şarap içerek gittiğimiz tren yolculuğundan sonra, tek başına çekilmeyeceğini düşündüğümden, otobüsle gidiyorum. Otobüslerde her seferinde yanıma 2-3 kitap alıp, tek satır okumadan müzik le uyuyup gidip geliyorum o beş saatlik yolu. Bu kez sadece bir kitap aldım. Bitirmek dileğiyle.

?

Benden yazmamı istiyorsun. İçime sığmıyorum bugünlerde, dışarı çıkmak istiyor ruhum. Sana bu satırları odamda, inanılmaz bir baş ağrısıyla ve yaklaşık üç saat sonra Ankara’ya gidecek olmanın verdiği sıkıntıyla yazıyorum. Oysaki nasıl da ihtiyacım var sana. Bir karamsarlık kaplamış içimi gidiyor… Nedir bu? Gecenin karanlığında, sert rüzgârın uçurduğu tozlar yüzüme yapışırken, adım adım senden uzaklaşırken, bir sokak lambası daha sönüyor, bir tane daha, bir ta… Yaşamaktan vakit bulamıyoruz haklısın, ama ben mutluyum, seni yaşayarak. Kolundan tutarak, beline sarılarak, boynunda uyuyarak… Bunun yanında biliyorsun, inanmıyorum psikologlara. Peh! İnsan kendini tanıyamadıktan, farkında olamadıktan, kendini kontrol edemedikten sonra, psikologların ilaçla veya birkaç masalla iyileştirebileceğine inanmamı beklemeyin.

Aslında biliyor musun, seni görebilme ihtimali yeniden mutlu etti beni. Aman Tanrım bu nasıl bir mutluluk! Bakma böyle birden heyecanlandığıma, iyi tarafından bakmak istiyorum. Elimde olsa yanından bir saniye bile ayrılmazdım. Atlatacağız, yaşayacağız. Ne kadar korktuğumu biliyorsun, senin de inandığından eminim

Peki ya şeyi biliyor musun

üzerine titrediğimi?