18 Ağustos 09 Saat 01:17. Hayatın yoğunluğu nedeniyle bu aralar fazla yazamıyorum. Uyumaya çalışırken bir anda aklıma gelen bir hikayeyi paylaşmak istedim. Beğenmeniz dileğiyle...
.
.
.
O gece uykumdan şakağımdaki demir parçasının beynimde uyandırdığı soğuklukla uyandım. Gözlerimi açtığımda silahı kafama dayamış, kararsızlık içinde titreyen kırmızı ojeli narin parmaklarını tetiğin etrafında gezdiriyor bir yanda da uyanıp uyanmadığımı kontrol ediyordu. Onun büyük ve bir seri katil edasıyla rahatlık saçan gözleriyle karşılaşınca bir anda kaskatı kesildim. İçimden ona karşı gelmek, elinden silahı kapmak geliyordu ama sanki zincirlerle ellerimden ve ayaklarımdan yatağa bağlanmış gibi hareket edemiyordum. Bir yandan da düşünmeye çalışıyordum… Sadece sınırları olmayan sevgimi ona verdikten ve yaşamak için tek ilacım onun sevgisi olduktan sonra beni vuracak mıydı? Peki, şimdi ne yapmalıyım? Hayır, hayır bu durumu hemen kabullenemem! Birazdan bütün güzelliğiyle beni vuracak ama neden? İçimde bulunduğum dondurucu şokun içerisinde geriye gidemiyor, hafızamda neden arayamıyordum. Yaşadığım ölüm korkusu giderek kan hücrelerimle birlikte damarlarıma yayılıyor, biryandan da yaşadığım adrenalinle içten içe bir zevk veriyordu. İtiraf etmeliyim ki o gece ölüp bir sonraki gün uyanamamaktan çok sabah onu görememekten korktum. Ona duyduğum sevgi bir sarmaşık gibi etrafımda beni yavaş yavaş boğarken, ölümü göze almak bu durumun en iyi sebebi olmalıydı. Yine de eğer bağımlı olduğum kadın beni öldürecekse, o narin parmakların bana bunu yapmasında hiçbir sakınca yoktu. Tekrar neden kafama silah dayamış beklediğine gelirsek; sanırım o bir seri katil-şizofrendi. Ya da ben o an onun öyle olmasını istemiştim. Bir diğer nedeni canımı acıtmak diğeri, sevgimi sınamak bir diğeri ise bağları koparmak olabilirdi. Daha sonra bunun nedenini hiç öğrenemeyecektim. Asıl ilginç olan ise bu düşünceler aklımın içinden birkaç saniyede geçmişti. Bu kadar kısa sürede bu kadar çok şeyi düşündüğüme hâlâ inanamıyorum. Biryandan da rüyada mı yoksa uyanık mı olduğumu anlayamıyor yaşadığım bu kâbusun bir an önce sonuçlanmasını istiyordum. Bana her zaman ölüm gibi gelen onu bir daha görememe düşüncesiyle ona tekrar baktım. Yüzünün her hattını, tek gözünü kapatan kısa saçlarını, pürüzsüz beyaz cildini, rimelden karanlığa bürünmüş gözaltlarını tek tek inceledim. Anlam veremiyordum. Anlamsızlık içinde boğuluyordum. Kendimi tekrar hissetmeye başladığımda içimde bağıran ses ruhumu sağır ediyordu. O ses artık sona geldiğimi söylüyor ve çıldırtacak şekilde yükseliyordu. Tekrar yüzüne odaklandığımda ise kırmızı dolgun dudaklarında alaycı bir gülümseme gördüm ve ikimizde aynı anda gözlerimizi kapattık. Ve… Patlama sesi. Son hatırladığım saniyenin onda biri gibi çok kısa bir sürede kulaklarımın çınladığıydı. Birkaç saat sonra titremekten kendime geldiğimde kendimi yokladım ve fark ettim ki, tetiği çekerken o rahatlığına rağmen heyecanlanmış(belki de üzülmüş) ve namluyu kaydırmıştı. Silahtan çıkan mermi ise kafamın içine değil, hayatıma isabet etmişti. Yine de ona hiçbir şey söylemedim. Onda uzaklaşmak mı? Her geçen gün onu daha çok sevdim.
8 yorum:
Uzak olduğu kadar yakın.
hmm... :) güzel...
teşekkürler.
Sevdiği kadının ona silah doğrultmuş halde karşısında durmasına rağmen karşı koymak adına pek çaba sarf etmeyen adamın öyküsünü yazdığım zamanı ve bu hissi tuhaf bir şekilde duyumsadığımı anımsıyorum. Bu nedenle, kısa öykün ve dolayısıyla blogun ilgimi çekti, hoşuma gitti. Belki ben de bunun üzerine demin bahsettiğim öykümü Mahzen'imde yayımlarım.
Bonne nuit!
blogun 'head' Doğum görüntü gibi ...
arka!
Gus
ps: güzel metin
@papagaio: devianttan çalmştım header fotoğrafı. biraz üstünde ps ile oynadım ama.
ve adam kurşunu çocuğu gibi sevdi...?
doğru tahmin ettiniz.
Yorum Gönder