Önsöz

Fotoğrafım
Köprünün üzerinde omzumda uyurken, seni izliyordum, boğazı aldatırken.

2.27.2009

'adı konmamış' duygu

Yerüstünden yazıyorum bu yazıyı
ve saatlerdir boşalan kadehlere
şarkılarını dolduruyorum.

İki dünya var yaşadığımız. Biri çocukluk hayalleri gibi, öyle saf öyle temiz ki, inanamıyoruz.
Diğerini - yaşamaya korkuyoruz-

Uç noktadayım. En uç noktada yaşıyorum bu aşkı. Bir sahil şehrinde, yaşamın kıyısında… Her günün, bir öncekinden daha güzel olduğu, güneşli olduğu… Günler birbirini izliyor burada, sadece senin fotoğraflarının olduğu bir albüm gibi. Ben ise kişilik çatışmalarını izliyorum, farkına varmadan. Göğsümün içinde beni zorlayan bir duygu, bir hastalık var. Alıp götürmek için zorluyor, peşinden sürüklemeye çalışıyor, çığlıklarımı duymuyor, merhametini göstermiyor bana ‘adı konmamış’ duygu. Birkaç doktora gittim senden habersiz. Cevap hep aynıydı: Tanısız… İnanmamıştım onlara. Kaçmaya karar verdim onlardan, bunun bana hiçbir faydası olmayabilir, ama onlara da en ufak bir zararı dokunacağına inanmıyorum.

2.24.2009

eşyalar anlattı

Seviyorum evini, odanı, her tarafına sinmiş, beni baştan çıkaran kokusunu. Duvarlarını, el emeklerini, abajurunu. Seninle uyuduğum ve mutluluktan, tutkudan kalkmak istemediğim yatağını. Yatağının dağınık çarşafını ve ucundaki beni meraktan çatlatan kutuyu. Benden habersiz gözyaşlarını akıttığın, seni bir sonraki güne sürükleyen yastığını. Bana kahve yaptığın fincanı, yazılarını yazdığın bilgisayarını, duvarındaki seni anlatan her fotoğrafı, her çizimi. Kapının melodili gıcırdamasını. Tek kapısı çıkmış, senin eşyalarınla dolu, dağınık dolabını. Senden habersiz üzerlerini senin için karaladığım, masanın üzerinde duran değersiz kâğıtları. O odada, o evde, senin elinin değdiği her hücreyi.

2.16.2009

(:

iki mars bir düz
buna oyun derler
seni de böyle yenerler
çok fazla konuşma Maybe
yazdığın kitabı
sana yedirirler.

2.15.2009

şans

Maybe tam bir tavla hastası. Beni tanımadan çok iyi bildiğini iddia ediyordu, yok ben kitabını yazdım, yok sana avans veriyim falan. Ben bunların hepsine güldüm tabi, konuşmakla olmaz dedim. İlk oyunlarda da yenildim buna, “sevinsin” diye. Daha sonra şımardı tabi, “ders veriyorum sana hahahaha dedi”. O gün yendim ben, acımadım bu sefer. Dalga geçtim üstüne bir saat. Nerdeyse elindeki kahveyi üstüme fırlatacaktı sinirden. Birkaç kez daha kazandım… Yalnız Maybe’de bir şans var, inanamazsınız. İstediği her zarı atıyor, kafayı yemek üzereyim. Kaç kere 4-1, 4-2 den oyun verdim. Zar tuttuğundan şüpheleniyorum. Geçen Canis’i de yenmiş sadece şansla tabi… O yüzden bugün fincanla oynayacağız, ya da boşver sevgilim, zaten yenerim.

2.12.2009

itiraf

Benim bir "yada"m yok.
Sadece sen.

rüya

Yirmi dakikadır durmadan koşuyordum. “Kahretsin bu kez yakalanacağım!” Koşarken içimden de bu cümle geçiyordu. Adrenalin kanımda inanılmaz bir şekilde yükseliyor, kalbimi zorluyor fakat her şeye rağmen hissettiğim heyecan bana zevk veriyordu. Aslına bakarsanız gereksiz bir uğraştı benimkisi. Eninde sonunda yakayı ele verecektim. Ne yazık ki kabul ettiğim gerçek, tek eşlilik bana göre değildi. Biryandan da kimin umurundaydı ki, bu hayattan vazgeçmeyeceğimi adım gibi biliyordum.
Telefonun sesiyle bir köşede durdum ve yorgunluktan sırtımı duvara dayadım. Taksim’den Beşiktaş’a kadar koşmak zordu ama inanılmaz bir trafik vardı. Birkaç saniye nefes alıp verişimin normale dönmesini bekledikten sonra, cevap verdim.
“Neredesin?” dedi sinirli sesi.
“Halâ yoldayım. En geç on dakika sonra orda olurum. Bekle beni.”
“Çabuk ol!”
Ne kadarda kabaydı… Her neyse, tekrar koşmaya başladım. Kalabalık Beşiktaş sokaklarında insanlara çarpmadan ilerleyemiyordum. Fakat insanların bana ters bakmasının asıl sebebi, sanrım yüzümdeki komik ifadeydi. Pis bir şekilde sırıtarak koşuyordum.
Sonunda insanlardan kurtulup yanına vardım. Yarım saattir beklediği için asık suratıyla karşıladı beni. Soluk soluğa kalmıştım. Yeniden kendimi toparlayıp;
“Senin için koştum” dedim, kendime yalan söyleyerek. “Özür dilerim geç kaldım, arkadaşlar bırakmadı, birde trafik eklenince…”
“Nerede oturdun arkadaşlarınla?” diye sordu. Yüksek kan basıncının verdiği etkiyle birden cevapladım, sarhoş gibiydim.
“Arkaoda’da oturduk canım”
Kızdığı zaman severdim O’nu, çok güzel olurdu. Bu kez kibar bir şekilde cevap verdi;
Arkaoda Kadıköy’de orospu çocuğu.

2.10.2009

biz

Hiç bırakmadığımız soluğu, Joker’de alıyoruz o gece. Alkol damarlarımıza karışıyor, bizden habersiz. Ayrı ayrı değil, mutluluktan, beraber sarhoş oluyoruz. Kaçıncı bardak, kaçıncı kadeh, kaçıncı şişe, unutuyoruz. Devamlı konuşuyoruz bu arada. Birleşen hayatlarımızı anlatıyoruz, buluşmadan önce. Birbirimiz için yapamayacağımız bir şey yok, o noktada. Ayakta zor duruyorum bir an, ta ki bana sarılana kadar. Gücümüzü toparladığımızda yağmalıyoruz birbirimizi, tutkudan, hırstan. Etraftakilerin gözleri kör oluyor, bakamıyorlar. İkimizde çalan müziği beğenmiyoruz, duymadığımızdan. Sağır edici bir bağlılık bizimkisi. Sıkılıyoruz kalabalıktan sonra, koşarak atıyoruz kendimizi caddeye. Dönüş yolunda omzumda uyurken seni izliyorum, boğazı aldatırken. Yüzünün her noktası, cildinin beyazlığını kazıyorum aklıma. Asansörde dua ediyoruz, gittiğimiz daire, her gün birkaç kat daha yükselsin diye. Beraber uyuyoruz, birbirimizi izlerken. Konuşmuyoruz bu sefer, gözlerimiz kavga ediyor, huzur için. Sabah uyandığında, en tatlı halin var kadrajda, ben çekiyorum fotoğrafı bu kez. Sana sırtımı dönmüyorum, kâğıdı kalemi elime alıyorum hemen, o ‘an’ı korumak için.

Mutluyken yazıyorum.

2.08.2009

new born

Denizin üstünden,
sessizliğin dibinden gelen gürültüyü
duyabiliyor musun?
Dalgalar yarım kalan hafızamızı da deviriyor.
O, yaşadığımız anın en dibinden gelen çığlığı duyabiliyor musun?
Nefesimiz kesiliyor.
İkimizde yükseliyoruz ve düşüyoruz, ölmeden.

Diriyiz hâlâ.
Söz veriyorum sana, söz veriyorsun bana.

Yeniden tanışıyoruz.
Bu sefer sana ilk sorduğum soru, seni güldürüyor:

Hangi vücut seninkisi?

2.04.2009

sürüngen

kendine baktığında beni gör
iplerimi kes
sana dokunduğum her saniye
parmağında oynat
aklıma yerleştirdiğin
zevkle birlikte
tecavüz et
beni aradığında yok et
en küçük anda bile

üzerimize doğru geliyor akıntı
hedefi belli
birlikte yıkamak için bizi
günahlarımızdan

2.03.2009

tarz

bedenimdeki
zihnimdeki
ruhumdaki güç
eriyor
yavaş
yavaş,
sana farkettirdiklerim
buz dağının
görünen kısmı,
herşeyi
bir kenara
bıraktım,
seni
senden
öğrendim,
senin
kadar
kendi geçmişimden
pişman
oldum,
ferkettim ;
kedi
fareyiz
biz
hergün
rollerini
değiştiren,
en az
senin kadar
memnunum
senaryodan,
en az
benim kadar
huzursuzsun
yönetmenden,
ah
ne kadar da
sevgi
dolusun
hayata
karşı,
seni
izlemek
için
gidiyorum
senin
yanına,

seninle
birlikte
gezen
ruhum
sana
son bir
gücü
kaldığını
söylemişti
elindeki
enjektörde

kalbime
nüfûs et,

ama acıtma artık
lütfen.