bayanedit: sanırım bana erasmuslu i öğrenci vercekler bu haftasonuna
ben: kız mı? KIZ MI?
beni ilgilendirmez de merak ettim
söylesene KIZ MI? çabuk yaz çabuk
ben: eyvah dayağı yedim bu sefer
bayanedit: ne yazdın gelmedi:D
ben: oh
yaşasın
Maybe beni öldürecek...
Önsöz
- Arturo
- Köprünün üzerinde omzumda uyurken, seni izliyordum, boğazı aldatırken.
3.31.2009
jack
Bazı aşklar karşılıksızdır,
yudum yudumdur.
yudum yudumdur.
Yıllanma işlemi için yeni kavrulmuş meşeden yapılan fıçılara doldurulmadan önce sert akçaağacından elde edilen odun kömüründen damla damla yavaşça akar. Jack Daniel's'a az rastlanır yumuşak tadını veren bu özel işlemdir. Jack Daniel's'ı Tennessee Viskisi yapan da bu ekstra odunkömürü tavlandırma işlemidir.
3.30.2009
3.29.2009
biz ona türkçe de "bilek" diyoruz
Dün Maybe hanımefendiyle gerçekleşen tavla mücadelesini 5-1 gibi "net" bir skorla kazandım. Tavlayı öğrettiğini iddaa eden Maybe ağlamaklı oldu. Geç kaldığımız halde "bidaya oynayalım ya bidaya, bidaya" diyerek beni zorlamaya çalıştı ama, bir günde bir ders yeterdi. Sonra elimi ısırmaya başladı ve o çok anlamsız cümleyi kurdu: "Şansla kazandın olum!"
Ben ise sakin bir şekilde yazının başlığını kulağına fısıldadım.
Not: Pazar günü caddebostan sahilde rövanş mücadelesi var.
Ben ise sakin bir şekilde yazının başlığını kulağına fısıldadım.
Not: Pazar günü caddebostan sahilde rövanş mücadelesi var.
3.28.2009
üç, beş, sekiz, on
Okulun 15.00’de başlamasına rağmen, sabah erken kalkıp beni yolcu ediyorsun. Benim için uyanıyorsun sabah, senin için yaşıyorum. Üç, beş, sekiz, on defa öperek uyandırıyorsun, sana dönüyorum yavaşça, “Hadi hayatım işe gitme vakti” diyorsun. Ben ise zamanın durması için yalvarıyorum. O uyku mahmurluğunda ki güzelliğini izliyorum, seninle uyandığım her sabah. Her gün biraz daha işliyorsun kendini bana, artıyorsun bende. “Kahve ister misin?” Tabii ki isterim sevgilim. Senin emeğin var o kahvede. Hazırlayıp getiriyorsun. Sabah güzelliğini hâlâ çıkarmamışsın üzerinden. Eriyorum seni izlerken. Yanıma uzanıyorsun. Sigaralarımız bizi içiyor, duman altı her yer, aşk yanıyor. Sigaralarımız bitince biz başlıyoruz, kısacası; hiç bitmiyoruz. “İşe geç kalacaksın!” “Umurumda değil” Koskoca iki kişilik yatakta, yeniden buluyoruz birbirimizi, işe geç kalıyorum hayatı yakalarken, dudakların omzumu kemirirken, her bir hücrem titrerken. Giyinmeye başlıyorum tekrar, çok güzel giyindiğimi söyleyip, suratını asıyorsun, ben senin için nefes alırken.
Çocukça bir sabırsızlıkla, yarın sabahı bekliyorken,
bitmiyor seni sevmek.
Seninle yaşamak ne büyük keyif, sevgili!
Çocukça bir sabırsızlıkla, yarın sabahı bekliyorken,
bitmiyor seni sevmek.
Seninle yaşamak ne büyük keyif, sevgili!
3.24.2009
geç kalan mektuplar
Sevgili …
Bana yazacağını söylemiştin, hatırlıyor musun? Şimdi dört duvarı üzerime gelen, sensiz bir anlamı olmayan, senin çekip çevirdiğin bu evde, güneş ışığı gibi ihtiyacım vardı mektubuna. Birkaç saattir, içimde günlerdir kelimelerinin yokluğuyla zayıflamış kalbim, her ‘an’ ı ‘anı’ ya dönüştürürken, dayanamıyor sensizliğe. Aradan geçen iki haftaya rağmen hâlâ yazmadın bana. Belki de yazamadın, boş ver, artık bir önemi de yok…
Seni tanımadan önce, sonumun daha da kötüye gideceğini haber veren sinsi bir duygu henüz içime yerleşmemişti. İçimi yavaş yavaş kemiren, yiyip bitiren suçluluk duygusu, gece gündüz demeden işkence yapmaya daha başlamamıştı ve şimdi kendi kendime soruyorum: “Hadi ne oldu rüyalarına?” Başımı üzgün üzgün sallayıp “Yıllar nasıl da geçiyor…” diye mırıldanmaktan başka verecek cevabım yok. Yeniden soruyorum kendime: Gençlik yıllarını nasıl geçirdin? En mutlu anılarını nereye gömdün? Gerçekten yaşadın mı sen? Bak, dünyada her şey nasıl gittikçe soğuyor, görüyor musun? Ve biliyorum ki daha bir çok yıllar böyle gelip geçecek ve arkasından da korkunç yalnızlık bir yılan gibi sürünerek yavaş yavaş gelecek. Bunların farkındayım-farkındasın. Şimdi ise bütün kalbimle nefret ediyorum senden. Ayak bastığın, dokunduğun her yerden, beni düşünmediğin ve yazmadığın her şehirden…
Sanıyor musun bu yazdıklarım doğru? Ölesiye seviyorum seni. Bir şizofren gibi aşığım sana.
Mutluyum şu an inan.
Elveda hayat
Hoşçakal
ve son olarak, bu mektup ve geri kalan hayatın için,
beni sev
sonsuza kadar nefret et benden.
-------------------------------------------------------------------------------------------------
Sevgili …
Sana yazacağımı söylemiştim ama, yazmadım-yazamadım. Kendimi toparlayamıyorum iki haftadır, derin bir çıkmazdayım seninle. Çok yıprandım yaşadıklarımızdan, o evde duramazdım, duramadım, yaşayamam. Sen vurdum duymazlığınla, boşvermişliğinle, ipe sapa gelmez düşüncelerinle yaşattın bunları. Ben ise karışıyordum içine, alkolün kanına girmiş kan gibi çabucak pıhtılaşıyordum, gömleğinde kumaşına işliyordum kendimi, ipliğine iplik katıyordum. Çık-rık oluyordum, benden çıkıp, senden giriyordum.
Ne olur, sevgimin ufacık bir kısmının bile eksildiğini düşünme. Seviyorum seni. Beni yücelten, kadın yapan senin sevgin… Bunu bil. Seninle hayat buldum, seninleyken sadece senin sevginden korktum, eksilmesinden.
Son mektubunda, işinde terfi aldığını açıklamışsın, ne kadar sevindim bilemezsin. En başta da söylediğim gibi sen çoktan hak ettiğin yerdesin. Yükseleceksin. Lütfen arkadaşlarınla da görüşmeyi ihmal etme. Bir kaçı beni arayıp seni sordu son günlerde. Telefonlara cevap vermiyormuşsun. En azından seni merak eden insanlara karşı bunu yapma. Evin halini de merak etmiyorum değil, ben yokken toplamıyorsundur sen şimdi. Ne kadar bahsetmesen de bu aralar çok içtiğini biliyorum, kendine zarar verme. Beni boş ver, iyiyim bunu bil.
Bana biraz daha zaman ver lütfen, her şey düzelecek, geçecek söz.
Umarım bu mektup zamanında eline ulaşır.
Unutma senden başka şansım yok.
Senden uzaklaştığım için,
beni sev sonsuza kadar
Nefret et benden.
Bana yazacağını söylemiştin, hatırlıyor musun? Şimdi dört duvarı üzerime gelen, sensiz bir anlamı olmayan, senin çekip çevirdiğin bu evde, güneş ışığı gibi ihtiyacım vardı mektubuna. Birkaç saattir, içimde günlerdir kelimelerinin yokluğuyla zayıflamış kalbim, her ‘an’ ı ‘anı’ ya dönüştürürken, dayanamıyor sensizliğe. Aradan geçen iki haftaya rağmen hâlâ yazmadın bana. Belki de yazamadın, boş ver, artık bir önemi de yok…
Seni tanımadan önce, sonumun daha da kötüye gideceğini haber veren sinsi bir duygu henüz içime yerleşmemişti. İçimi yavaş yavaş kemiren, yiyip bitiren suçluluk duygusu, gece gündüz demeden işkence yapmaya daha başlamamıştı ve şimdi kendi kendime soruyorum: “Hadi ne oldu rüyalarına?” Başımı üzgün üzgün sallayıp “Yıllar nasıl da geçiyor…” diye mırıldanmaktan başka verecek cevabım yok. Yeniden soruyorum kendime: Gençlik yıllarını nasıl geçirdin? En mutlu anılarını nereye gömdün? Gerçekten yaşadın mı sen? Bak, dünyada her şey nasıl gittikçe soğuyor, görüyor musun? Ve biliyorum ki daha bir çok yıllar böyle gelip geçecek ve arkasından da korkunç yalnızlık bir yılan gibi sürünerek yavaş yavaş gelecek. Bunların farkındayım-farkındasın. Şimdi ise bütün kalbimle nefret ediyorum senden. Ayak bastığın, dokunduğun her yerden, beni düşünmediğin ve yazmadığın her şehirden…
Sanıyor musun bu yazdıklarım doğru? Ölesiye seviyorum seni. Bir şizofren gibi aşığım sana.
Mutluyum şu an inan.
Elveda hayat
Hoşçakal
ve son olarak, bu mektup ve geri kalan hayatın için,
beni sev
sonsuza kadar nefret et benden.
-------------------------------------------------------------------------------------------------
Sevgili …
Sana yazacağımı söylemiştim ama, yazmadım-yazamadım. Kendimi toparlayamıyorum iki haftadır, derin bir çıkmazdayım seninle. Çok yıprandım yaşadıklarımızdan, o evde duramazdım, duramadım, yaşayamam. Sen vurdum duymazlığınla, boşvermişliğinle, ipe sapa gelmez düşüncelerinle yaşattın bunları. Ben ise karışıyordum içine, alkolün kanına girmiş kan gibi çabucak pıhtılaşıyordum, gömleğinde kumaşına işliyordum kendimi, ipliğine iplik katıyordum. Çık-rık oluyordum, benden çıkıp, senden giriyordum.
Ne olur, sevgimin ufacık bir kısmının bile eksildiğini düşünme. Seviyorum seni. Beni yücelten, kadın yapan senin sevgin… Bunu bil. Seninle hayat buldum, seninleyken sadece senin sevginden korktum, eksilmesinden.
Son mektubunda, işinde terfi aldığını açıklamışsın, ne kadar sevindim bilemezsin. En başta da söylediğim gibi sen çoktan hak ettiğin yerdesin. Yükseleceksin. Lütfen arkadaşlarınla da görüşmeyi ihmal etme. Bir kaçı beni arayıp seni sordu son günlerde. Telefonlara cevap vermiyormuşsun. En azından seni merak eden insanlara karşı bunu yapma. Evin halini de merak etmiyorum değil, ben yokken toplamıyorsundur sen şimdi. Ne kadar bahsetmesen de bu aralar çok içtiğini biliyorum, kendine zarar verme. Beni boş ver, iyiyim bunu bil.
Bana biraz daha zaman ver lütfen, her şey düzelecek, geçecek söz.
Umarım bu mektup zamanında eline ulaşır.
Unutma senden başka şansım yok.
Senden uzaklaştığım için,
beni sev sonsuza kadar
Nefret et benden.
geçici huzur
Ne tam bir umuttan, ne de umutsuzluktan bahsedebilenecek, insanı ikilemde bırakıp dalgalanma yaratan huzur şarkısı, ya da değil…
3.18.2009
bir kaç saat
22:34: Dışarıya çıkmalıyım boğuluyorum. Ses yok.
00:06: Evden merak ettiler. Ses yok.
00:50: Hayaletleri. Eve dönüş. Ses yok.
01:45: Evin yolunu buldum. Ses yok.
02:22: Kendimi bilgisayardan uzak tutmalıyım. Ses yok.
03:30: Bu gece ne kadar da ıssız bu mahalle. Yoksa hep böylemiydi? Hâlâ ses yok.
04:42: Uykudan eser yok. İzlediğim dünyanın en komik filmiymiş, beni ağlatan. Hâlâ ses yok.
04:50: Bekleyemeyeceğim artık. Hâlâ ses yok.
05:08: Gün doğmaya başladı izlemeye koyuldum. Sessizlikte.
05:11: Gün erken doğdu bu gece, sesle birlikte.
00:06: Evden merak ettiler. Ses yok.
00:50: Hayaletleri. Eve dönüş. Ses yok.
01:45: Evin yolunu buldum. Ses yok.
02:22: Kendimi bilgisayardan uzak tutmalıyım. Ses yok.
03:30: Bu gece ne kadar da ıssız bu mahalle. Yoksa hep böylemiydi? Hâlâ ses yok.
04:42: Uykudan eser yok. İzlediğim dünyanın en komik filmiymiş, beni ağlatan. Hâlâ ses yok.
04:50: Bekleyemeyeceğim artık. Hâlâ ses yok.
05:08: Gün doğmaya başladı izlemeye koyuldum. Sessizlikte.
05:11: Gün erken doğdu bu gece, sesle birlikte.
3.16.2009
et-beni
hayaletlerin kadar yalnızken odanda
yanındaymışım gibi
hayal et-beni.
rüyanda, çukura doğru yuvarlanırken,
yukarıya çek-beni.
elindeki bıçakla şaka yapma
kızdıysan, kes-beni.
yorganı üstüme çektiğimde
al üstümden, ifşa et-beni.
kuvvetinle değil,
kelimelerinle yor
alt et-beni.
sırtındaki etbeni kadar,
kendine
yakın hiss et-beni.
yanındaymışım gibi
hayal et-beni.
rüyanda, çukura doğru yuvarlanırken,
yukarıya çek-beni.
elindeki bıçakla şaka yapma
kızdıysan, kes-beni.
yorganı üstüme çektiğimde
al üstümden, ifşa et-beni.
kuvvetinle değil,
kelimelerinle yor
alt et-beni.
sırtındaki etbeni kadar,
kendine
yakın hiss et-beni.
3.13.2009
sulu sepken üstüne
Ateşli sözlerimle kandırıp
Yanlış yolun karanlığından
Düşmüş ruhunu kurtardığım zaman,
Derin bir azap duyarak
Seni saran ayıbı
Pişmanlık içinde lanetledin.
Unutkan vicdanını anılarınla
Tek tek bana anlatırken
Birden bire yüzünü ellerinle kapadın;
Ruhundaki isyan sonunda
Utançla, dehşetle sarsılarak
Gözyaşlarına boğuldun
vb., vb., vb...
fyodor mihailoviç
Yanlış yolun karanlığından
Düşmüş ruhunu kurtardığım zaman,
Derin bir azap duyarak
Seni saran ayıbı
Pişmanlık içinde lanetledin.
Unutkan vicdanını anılarınla
cezalandırmak için,
Benden önce olanlarıTek tek bana anlatırken
Birden bire yüzünü ellerinle kapadın;
Ruhundaki isyan sonunda
Utançla, dehşetle sarsılarak
Gözyaşlarına boğuldun
vb., vb., vb...
fyodor mihailoviç
3.12.2009
;
Kısa bir zaman diliminde, görüşmemizin üzerinden sadece iki saat geçmesine rağmen, sadece seni özlediğimi anlatmaya çalışırken,
bırak sussun artık o tuşlar, konuşmasın, kahrolası iki dakika beklesin, bırak bir arkadaşın kırılsın sana, darılsın, seni hayatında bir daha görmek istemesin, veya boşver… O her konuşma tıkırtısında, ben darılmayayım sana.
Ya da yalan söyle bana, hadi ama çok kolay.
bırak sussun artık o tuşlar, konuşmasın, kahrolası iki dakika beklesin, bırak bir arkadaşın kırılsın sana, darılsın, seni hayatında bir daha görmek istemesin, veya boşver… O her konuşma tıkırtısında, ben darılmayayım sana.
Ya da yalan söyle bana, hadi ama çok kolay.
3.09.2009
post-it
Maybe ile reklamlar hakkında konuşurken, en yaratıcılar arasında yukardaki reklamın olduğunu söyledim ve bana vurmaya başladı.
Fakat herşeye bir cevabı olan Maybe'nin, buna da bir cevabı vardı ve bu cevap beni derinden etkiledi...
"İlk tanıştığımızda arkana yapıştırdığım kağıdı görmedin galiba..."
"!!!"
"!!!"
3.08.2009
3.04.2009
.
Giderek yaklaşıyorum sana. Yazdıklarımı okumuyorsun, beni duymuyorsun. Karanlıktaki geçici körlük gibi, beni göremiyorsun. Ben ise bütün vücudumun titrediğini hissediyorum, evimin salonundaki kanepede, yorganı üstüme çekmiş uyumaya çalışırken. İnsanın benliğini kasıp kavuran, kontrol edilemez bu duygu, bir çeşit nöbet gibi. Anlam ve isim karmaşasında gidip geliyorum. Gözlerim tavandaki büyük boşlukta kayboluyor…
O, çok kurmak istediğin, yönetmek istediğin, önüne kimsenin geçmesine izin vermediğin hayallerin, benim önümde şimdi. Senin için tüketilmeyi bekliyorlar. Senin için çabalarken, ben…
“Neden!” bu beş harf anlamını yitiriyor nedensizlikte.
Oysa insanı giderek dibe sürükler farkındalık.
Yüzlerce düşünceyle uğraşmaktansa daha iyi değil midir ki saflık?
O, çok kurmak istediğin, yönetmek istediğin, önüne kimsenin geçmesine izin vermediğin hayallerin, benim önümde şimdi. Senin için tüketilmeyi bekliyorlar. Senin için çabalarken, ben…
“Neden!” bu beş harf anlamını yitiriyor nedensizlikte.
Oysa insanı giderek dibe sürükler farkındalık.
Yüzlerce düşünceyle uğraşmaktansa daha iyi değil midir ki saflık?
3.02.2009
saat 03.00
Koşma, yorulduysan. Bilme, istemiyorsan. Her an gülüyorsan, neden kendimizi esir etmeyelim ki bu zevke? Terapi seansı gibi kullanıyorsak… Yaşadığımız ‘an’a odaklanıyorsak. Kendimizden geçiyorsak… Sende korkuyorsan, yalanlarımızdan.
Eğer bir tavsiye istiyorsan,
kısa ve dokunaklı bir öpücük gibi hissetmelisin. Çünkü;
Her uyuşturucu bir başlangıçtır hayata.
Çok fazla fark eder mi çeşitleri, dünyadan yükseldikten sonra?
Uyanmamıza çok var. Boşuna saate bakma, yeter artık.
Eğer bir tavsiye istiyorsan,
kısa ve dokunaklı bir öpücük gibi hissetmelisin. Çünkü;
Her uyuşturucu bir başlangıçtır hayata.
Çok fazla fark eder mi çeşitleri, dünyadan yükseldikten sonra?
Uyanmamıza çok var. Boşuna saate bakma, yeter artık.
3.01.2009
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)